Zamanın saraylı, aristokrat aileleri ile bürokratlarının oturduğu İstanbul'un en mutena semtlerinden biri olan Vefa'da, 1876 yılının Eylül ayında boza ürününün dünyadaki ilk resmi ticarethanesini açılır. Bu ifade Vefa Bozacısı Hacı Sadık Bey’in torunlarının söylediği şekliyledir.
İbrahim ve Sadık kardeşler tarafından 1870’li yıllardan gelen bu dükkanın bugün hala faal olması büyük mutluluk kaynağı!
Savaş yılları, yangınlar gibi felaketlere karşı vefa örneği gösteren sahipleri Vefa semtini terk etmez, soyadı kanunu ile Vefa soyadını alarak dördüncü nesil ile faaliyetlerine hala devam eder. Ailede yoğun miras, isim hakkı ve patent davaları olsa ve tüm bunlar tehditler ve silahların çekilmesiyle sonuçlansa da lezzet içeceği bozaya olan ilgi azalmaz. Yazar ve gazetecilerin eserlerine de konu olur semt ve leziz içeceği… Yanında leblebi de gerekir ama pahalı bulanlar haklıdır kanaatimce…
Bir de mayalı bir içecek olmasın son dönemlerde geliştirilen İslami hassasiyetler ile örtüşüp örtüşmediği konusunu gündeme getirir. Bu hususta kişisel tercihlerin esas alınması hususu bir tarafa emziren anneler, kışın sık hastalananalar, bağırsak ve sindirim sistemi sorunu yaşayanlar ve benim gibi iştahlılar için ziyadesiyle lezzetli ve semirtici bir içeçektir. Ayrıca rehber olarak İslami kaideleri katı surette uygulayan İngiltere vatandaşı gezginlerin müteşekkir kaldıkları bir içecek olduğu tecrübesini paylaşmak isterim. Bu husus belki boza içerek şeytana uyma-uymama arasında gidip gelen Türkiye Müslümanlarının gönlünü ferahlatabilir.
İçeride sadece boza ile kendinizden geçmemeli etrafı, eskiliği ve dolaysıyla hoşluğu da fark etmelisiniz. Oturak yerleri, kolonlar, son zamanlarda yeniden popüler olan Rum Karosu yer döşemeleri ve girişin hemen karşısındaki rafta Atatürk’ün boza içimi için kullandığı bardağına da dikkatinizi çekmek isterim.
Bir de tabi Orhan Pamuk beyefendinin ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ isimli eserini okuyarak boza konusunda aydınlanabilirsiniz.
Bu sonbahar burnunuz kitapta eliniz bozada olsun! Afiyet olsun!