Kim kimin kafasını kopartıyor?

Baba önce evindeki oğlunu, kızını düşünür. Komşunun veya uzak mahalledeki şahısların evlatlarını öncelikle düşünmez ve doğru olan budur. Muhtarın elinde kendisine devlet ve köylü tarafından verilen ödenek, bütçe, kaynak  varsa, muhtar o parayla kendi  köyünün kalkınması için faaliyetler sürdürür. Başka köylerin, uzak köylerin ihtiyaçları ile ilgilenmez. Kaymakam resmi törenlerde kendi kasabasının protokolünde bulunur, başka kasabaların protokolünde bayramlaşmaz. Vali bölgede bir deprem, bir yangın, bir sel afeti olmuşsa, şehrinin başındadır, kurtarma ekipleri ile omuz omuzadır, başka şehirlerin enkazına harcayacak zamanı ve imkanı yoktur. Bir hükümet bakanı veya Başbakan  yada Cumhurbaşkanı da öncelikle kendi ülkesi için kafa yorar. Başka ülkeler ile ancak kendi ülkesinin menfaatleri gereği ve gerektiği kadar ilgilenir. Kendi ülkesinin menfaatlerine zarar verebilecek sınırları aşmamaya özellikle özen gösterir.

 

Türk milletinin temsilcileri, sözcüleri, yetkilileri elbette öncelikle kendi milletlerinin refahı, sağlığı, mutluluğu, bekası, istikbali için çalışmalıdırlar. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar ve kendilerinin yetkili bulundukları devletin vatandaşı olsunlar yada olmasınlar tüm Türkleri, kendi sınırları içinde yaşayan Türkler gibi mütalaa edip, o şekilde Onları kollayıp gözetmelidirler. Böylelikle Türk milletine karşı dünyanın hiçbir devleti, ferdi, grubu;  düşmanlık, kin, nefret, intikam, kötülük duyguları ile hareket etme kabiliyeti bulamayacaktır. Bilecektir ki, O Türk mahallesine, O Türk sokağına zarar verdiği an, bunu bedelini ödeyecektir.

 

Din veya mezhep temsilcilerinin böyle bir lüksleri yoktur, olamaz. Hangi dinin temsilcileri olurlarsa olsunlar, tüm insanlığın iyiliği ve güzelliği için , hiçbir ayrım gözetmeden faaliyette bulunmaları gerekmektedir. En azından hangi dinden olurlarsa olsunlar veya hiçbir dinden olmasalar da tüm iyi insanlar için dua etmelidirler. Çünkü tüm dinlerin özünde bu vardır.

 

Temsilcilik, sözcülük, yetkili, etkili, aktif olma derken; hangi kitleyi, hangi milleti, hangi toplumu gerçekte kimin temsil ettiğini de çok iyi ve isabetli analiz etmek gerekmektedir. Örnek verirsek eğer; ABD ülkesini ABD Başkanı mı, CIA Başkanı mı veya FBI Başkanı mı veya bir eyalet  valisi mi daha iyi temsil etmektedir? Yoksa Amerikalı bir gazeteci mi?

 

Halkının çoğunluğu Müslüman olan ülkelerden veya azınlıklardan veya özerk toplumlardan İslam dinini en iyi hangisi temsil etmektedir? Veya edebilir?

 

Türkler sadece Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamıyor. Doğu Türkistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Balkanlar, Rumeli ,Makedonya, Kıbrıs, ABD  ve Avrupa’da yaşayan Türkler var! Nerede, nasıl, kimlerle yaşayan Türkler, bu milletin gerçek temsilcileri, sözcüleri durumundadırlar?

Beni bu düşüncelere, bu soruların cevabını aramaya, bu yazıda, ilk paragrafta yazdığım hakikatler sevk etti. Kendimce bazı cevaplar buldum, varsa birkaç okuyanım, daha sonraki yazılarımda bu cevaplarımı bu okurlarımla paylaşacağım.

 

Ama hemen şunu ilave edeyim. Hangi din adına, hangi millet adına olursa olsun, yapılırsa yapılsın, mesleği, ekmek parası gereği sadece gazetecilik yapan bir adamın kafası kesilip kamera  görüntüleri bütün dünyaya dağıtılıyorsa, aslında  o dinin veya o mezhebin yada o milletin uğruna yapılan bu eylem, o dinin, o mezhebin veya o milletin tüm iyi ve güzel değerlerini sıfırlamaya yöneliktir. Sadece terör faaliyetidir. Terör faaliyetleri ile din, iman, mezhep, millet, kültür değerleri savunulamaz. Uluslararası ölçülere göre  devlet kabul edilmiş ülkelerin  silahlı yasal ordularının, askerlerinin dahi, yapmak zorunda oldukları savaşların bile uluslararası kabul görmüş ahlaki ve hukuki koşulları vardır.

 

Ve hemen düşündüm! Acaba bu kafayı kesen aslında dinsiz, imansız veya fanatik Yahudi yada fanatik Ortodoks birisi miydi ki, İslam dini için böyle kara propaganda faaliyeti yürüttü?

 

Öyle veya böyle dinden, imandan, mezhepten, milletten öte, insani değerlerin kafasını kopartmaya yönelik bir hamleydi ve hamle başarılı oldu mu?

 

Bunların cevabını da daha sonraki yazılarımda paylaşacağım.

 

Ancak ısrarla, inatla vurguladığım, dayattığım, direttiğim ve arkasında olduğum ve inandığım bir hakikat var ve oda şu; Hiç bir terörist grup, ekonomik, askeri ve siyasi yönden güçlü bir ülkenin çok ciddi, çok kuvvetli ve çok yoğun yardımları olmadan ayakta , hayatta kalamaz ,bekasını sağlayamaz.


k.vedat@windowslive.com