Centilmenler Anlaşması yaptığını düşünebiliriz. Her iki partinin de terör noktasında ortak duyarlılıkları paylaştıklarını ifade etmesi bize önümüzdeki dönemde terörle mücadele konusunda atılacak birçok adımın da siyaseten istismar edilmeyeceğini müjdeleyebilir. Öyle umalım.
Görüşme öncesi Başbakan Erdoğan'ın 'siyasette küslük olmaz' ve CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun 'maksat üzüm yemekse ve sorunu çözmekte kararlıysa, biz varız' ifadeleri bu görüşmenin her iki taraf açısından da beklendiğinin bir göstergesi. Nitekim, bu ülkede partiler arası basit bir görüşmenin bile ne kadar zor şartlar altında gerçekleştirildiği düşünülürse uzlaşmacı siyaset bakımından çok önemli bir adım atıldığı rahatlıkla söylenebilir. 2009 yılında Deniz Baykal'ın Erdoğan'ın görüşme talebini ancak 'odada kameralar varken' görüşebileceğini söyleyerek bir anlamda reddetmesi, çatışmacı bir yaklaşımdı. Nitekim Başbakan Erdoğan da o şartlar altında görüşme talebini geri çekmiş ve gündem uzun süre kimin haklı olduğu konusunda takılı kalmıştı. Bugün görüşme talebinin CHP kanadından gelmesi ve sonrasındaki olumlu ortam bu bakımdan çok değerli. Lakin bazı zorluklar var ve bunları da değerlendirmek gerekiyor.
1- Türkiye'nin 30 yılına mal olan bu çok önemli sorun sadece terörden ibaret olmadığı gibi, tarafları da hükümete karşı sadece teröristlerden ve destekçilerinden oluşmuyor. Dallı budaklı büyük bir sorun paketiyle karşı karşıyayız ve bu koca paketin sadece terör boyutu bile sınırlar ötesi uzantıları olan, küresel bir siyaset satrancının öncü hamlelerinden ibaret. Sorun büyümeye devam edecek ve eski paradigmalar çerçevesinde konuya bakan hiç kimsenin başarılı olması ihtimali yok. PKK kendisini ilga etse bile dağlarda küçük ve dağınık PKK türevleri, şehirlerde silahlı muhalif gruplar, sokaklarda ise hoşnutsuz ve öfkeli kitleler olacak. Bu bakımdan Meclis'te oluşturulacak Toplumsal Mutabakat Komisyonu'nun farklı uzmanlık alanlarından gelen ve karşı tarafa en ağır hasarı verdirecek savaşçı vekillerden değil, uzlaşma kültürünün temsilcisi olan vekillerin katkısıyla kurulması gerekiyor. Kısaca üye seçimi biraz özen istiyor.
2- Böylesi bir mutabakatın oluşturulabilmesi için MHP ve BDP'nin de sürecin içerisinde olması çok önemli. Zira terörle mücadele konusunda askeri olmayan adımların atılması siyaseten istismar edilmeye çok müsait. Demokratik açılımın baltalanması böyle bir siyasal sürecin sonucunda oluşmuştu. Atılacak her adımda yeni Habur görüntülerinin oluşmaması için bu partilerin de sürece dahil edilmesi oldukça kıymetli. İki merkez partisinden farklı olarak her iki partinin de kendi tabanlarından, özellikle marjinal kesimlerden gelecek baskılar nedeniyle bu mutabakatın içerisine dahil olmaları zor olabilir. Zor durumları aşmak ise liderlerin görevi.
3- 'Akil İnsanlar Grubu'nun oluşturulması da Toplumsal Mutabakat Komisyonu kadar önemli. Bu konu, hatırlanırsa daha önce Öcalan tarafından dile getirilmişti. Buradaki temel mesele böyle bir grubun oluşturulmasında karşı tarafın da güvenebileceği isimlerin belirlenmesi. Eğer AKP ve CHP'nin güvendiği isimler, çatışmanın karşı tarafının reddettiği kişiler olursa herhangi bir işe yaraması mümkün değil. Bu çok zor vazife için psikiyatristlerin, işadamlarının, sosyologların bu göreve çağrılmaları lazım. Dünyadaki diğer örneklerini incelemek ve ona göre yapıyı kurgulamak gerekiyor. Kimi zaman Meclis dışında gelişen süreçler çok daha kolay ilerliyor. Bağımsız kimlikler, siyasetçilerin oy kaybetme kaygılarından, Meclis'teki gündelik çatışmaların yarattığı tahribattan, tabana hesap verme, siyasetin dilini konuşma gibi dertlerden uzakta aklın yolunda ilerleyebiliyorlar. Ama bu yolda vatan haini de ilan edilecekler, hakarete de uğrayacaklar, korumasız da kalacaklar. Önceden söyleyelim de.
(Akşam gazetesinden alınmıştır)