2.BÖLÜM
Bookchın tahakkümsüz bir dünya için teklif ettiği model, kentlerin eko-topluluklara ayrılmasıdır;
“…İnsanlığın yaşama bakışını ve doğayı kabile toplumlarından beri çarpıtan özel mülkiyet engellerini tanımayan bir insan kolektifliği gibi, komünal olarak yeryüzüyle ilgilenmeliyiz. Kentlerimiz topluluklara ya da eko-topluluklara ayrılmalı, içinde yaşadıkları eko-sistemlerin kapasitesine uygun incelik ve ustalıkla tasarlanmalıdır.
Teknolojilerimiz eko-teknolojilere uyarlanmalı ve geliştirilmeli, en az hatta hiç kirlenme yaratmayacak biçimde yerel enerji kaynakları ve maddelerinden yararlanmak üzere incelik ve ustalıkla düzenlenmelidir.
Yeni bir ihtiyaç anlayışı geliştirmeliyiz. Bu, medyanın dikte ettiği ‘ihtiyaçlar’a değil, sağlıklı bir yaşamı destekleyen ve bireysel isteklerimizin ifadesi olan ihtiyaçlara dair bir anlayış olmalıdır.
Toplumun yönetiminde, doğrudan kişisel ilişkilerde, dolayımı yerine çevremizde ve toplumsal ilişkilerde insan ölçeğini hayata geçirmeliyiz. Nihayet, toplumsal ya da kişisel tüm tahakküm tarzları, kendimize, içinde yaşadığımız topluluğa ve doğamıza dair düşüncelerimizden atılmalıdır.
İnsanların yönetilmesinin yerini şeylerin yönetilmesi almalıdır. Gözettiğimiz devrim yalnızca politik kurumları ve ekonomik ilişkileri değil; bilinci, yaşam tarzını, erotik arzuları ve hayatın anlamını yorumlayışımızı da kucaklamalıdır” (Ekolojik Topluma Doğru)
Bookchın’in “Toplumsal ekoloji” felsefesi PKK tarafından keşfedilmiş ve onun görüşleri ve teklif ettiği örgütlenme modelleri KCK anayasasının metninin oluşturulmasında kullanılmıştır.
Devlet dışı bir yapılanmayı esas alan KCK, biçim olarak devlet şeklinde örgütlenen toplumların anayasalarını esas alan bir anayasa hazırlamıştır. Dikkatlice incelendiğinde görüleceği üzere, “Kürdistan toplumu” ile ilgili ifadeler dışarıda bırakılırsa, bu anayasanın hemen tamamı, Murray Bookchın’in görüşlerinin bölümler halinde anayasa metnine serpiştirilmesinden ibarettir.
Murray Bookchın’in “Toplumsal ekoloji” felsefesini anlatırken kitaplarında, makalelerinde ve röportajlarında kullandığı bütün kavramlar, KCK anayasasının dilini oluşturmuştur.
Abdullah Öcalan’ın felsefik-ideolojik çizgisi olarak ona mal edilen Murray Bookchın’in görüşleri çerçevesinde, bu anayasada kullanılan ve sürekli tekrar edilen belli başlı kavramlar şunlardır:
“Ekolojik yaşam, ekolojik bilinç, ekolojiye dayalı demokratik örgütlülük, demokratik ekolojik toplumu kurma, herkesin bir eko topluluk içinde ve ekolojik dengeye uygun yaşama özgürlüğü, herkesin doğal zenginlik ve kaynakları ekolojik ilke temelinde kullanma hakkı, birey ve toplumun doğayla oluşan dengesizliğini giderme, toplum içi baskı ve sömürüden kaynaklanan doğa üzerindeki egemenlik ve sömürüyü ortadan kaldırma, devletçi-geleneksel yönetim anlayışlarına karşı mücadele.
Aile kurumunu sorgulama, cinsiyet özgürlüğü, gericilikle mücadele, toplumsal cinsiyetçi, hiyerarşik, sınıfsal, geri geleneksel anlayış ve yapılarla mücadele etmek. Sömürüsüz, baskısız, adil bir küresel sistem yaratma, metalaşma ve kara dayalı ekonomiden kullanım değerine ve paylaşıma dayalı komünal ekonomiye geçişi sağlama, kullanım değeri ve demokratik paylaşıma dayalı üretim ve mülkiyet hakkına sahip olmak.
Herkesin yetenek ve yetkinleşme düzeyine göre toplumsal üretime katılması, üretimin, ve mülkiyetin meclis yerleşim yerlerine bağlı olması, her yerleşim yerinin kendi örgütlülüğüyle temel gereksinimlerini karşılaması, kazanımların korunması, meşru savunma çizgisi doğrultusunda halkın savunma bilincinin ve örgütlülüğünün geliştirilmesi, doğrudan demokrasi, halk meclisi, demokratik toplumcu konfederalizm, sömürüsüz, baskısız, adil bir küresel sistem yaratma…” gibi…
Murray Bookchın’in Komünalizm Modeli:
Murray Bookchın, hiyerarşiye ve tahakküme dayalı bir dünya anlayışını ortadan kaldırmak üzere geliştirdiği “liberter ideoloji” yerine, “komünalizm” kelimesini kullanmayı tercih etmiştir. Komünalizm, The American Heritage Dictionary of the English'e göre "büyük oranda otonom olan yerel toplumların gevşek olarak birbirlerine bağlandıkları bir federasyondaki yönetim teorisi veya sistemi"dir.
Bookchın, komünalizmle neyi kastettiğini şöyle açıklar:
“En önemli sorun, insanların güç kazanacağı (erke sahip olacağı) bir şekilde toplumun yapısını değiştirmek. Bunu yapmanın en iyi yeri ise, yüz yüze demokrasi yaratma fırsatına sahip olduğumuz belediyelerdir -şehir, kasaba ve köy. Yerel hükümetleri, insanların yaşadıkları ekonomi ve toplum hakkında tartışabilecekleri ve kararlar alabilecekleri halk meclislerine dönüştürebiliriz.
Bir komşu şehir ya da kasabada iktidara gelirsek (erki elde edebilirsek); bütün meclisleri konfedere hale getirilebilir ve sonra da bu kasaba ve şehirleri halk hükümetine konfedere hale getirebilir. Sınıf yönetimi ve sömürünün bir aracı olan devlet değil, halkın erke sahip olduğu bir hükümet. İşte bu, pratik anlamda benim komünalizm diye adlandırdığım (şeydir).”
(Bkz.Murray Bookchin ile Söyleşi) Bookchin’e göre komünalist sistemde güç, her zaman halk meclislerinde olmalıdır ve nihai kararlar her zaman aşağıdan, yani halkın meclislerinden gelmelidir. Zira onun sisteminin temeli, yüz-yüze demokrasiye dayanmaktadır.
Özgürlükçü Belediyecilik:
Murray Bookchın’e göre “özgürlükçü belediyecilik” Komünalist çerçevenin tamamlayıcı bir parçasıdır. Devrimci düşüncenin sistematik bir vücudu olarak Komünalizm, özgürlükçü belediyecilik olmaksızın bir anlam ifade etmeyecektir.
Her şeyden önce Komünalizm güç problemi ile ilgilenir. Komünalizmin yandaşları kendilerini bir güç merkezine –belediye meclisine– seçimlerle girmek için seferber olur ve onu hukuki olarak mahalle meclisleri yaratmaya mecbur kılmak için çabalar.
Bu meclisler beraberce şimdiye kadar köylerini, kasabalarını veya şehirlerini kontrol eden devletçi organların meşruluğunu ortadan kaldırır ve azleder ve bunların gerçekleşmesinden sonra gücün gerçek motoru olarak harekete geçer. Belli sayıdaki belediyeler bir kez demokratikleştirildiklerinde ulus-devletin rolüne meydan okuyan belediye birlikleri içinde istikrarlı bir şekilde konfedere olurlar ve halk meclisleri ve konfederal kurullar yoluyla ekonomik ve politik yaşam üzerinde kontrolü üstlenirler.
Bookchın’in kastettiği belediyeler, hali hazırdaki belediyeler değildir. Ulus-devletin hala üstün görüldüğü bugünkü belediyeler, genellikle ulus-devletin ve kapitalizmin bir aracı olarak işlemektedir.
Bookchın’in özgürlükçü belediyecilik programına göre Komünalizm, kararlı bir şekilde devletçi belediye yapılarını ortadan kaldırmaya ve bunları özgürlükçü bir yönetim sisteminin kurumlarıyla yer değiştirmeye çalışır. Radikal bir şekilde kentlerin yönetici kurumlarını mahallelere, kasabalara ve köylere dayalı popüler demokratik meclislere dönüştürmeye çalışır.
Bu popüler meclislerde, yurttaşlar –hem orta sınıflar hem çalışan sınıflar– doğrudan demokrasi içinde politik kararları alarak ve insani, rasyonel bir toplum idealini yaşama geçirerek, toplum sorunlarını yüz-yüze ilişkiler temelinde ele alacaklardır.
Murray Bookchın’e göre Komünalizm, politikayı en geniş, en özgürlükçü anlamında geriye kazanan ve belediyenin potansiyelini, aklı ve diyaloğu geliştiren bir arena olarak gerçekleştirme çabasıdır.
Bookchın’in kentlerin yönetici kurumlarını mahallelere, kasabalara ve köylere dayalı popüler demokratik meclislere (halk meclisleri) dönüştürme teklifi, örgütün şehir yapılanması için model olarak alınmıştır.
KCK anayasasının yedinci bölümünde, köy ve sokak örgütlenmesinin “komün” temelinde yapılandırılması projesi KCK anayasasının 25’inci maddesinde aşağıdaki şekilde tarif edilmiştir: