Yeni bir hayata başlamak, sevdiğin-sevmediğin her şeyi arkada bırakarak bilinmeyene doğru yola çıkmak… Kolay değil hem de hiç. Üstelik bu yeni durum kendi iradenizin dışında bir güçle size empoze edilmeye çalışılırsa işte o zaman tablo daha da vahimleşiyor. Akıncılar Köyü’nde ikamet ederken, tarladan apar topar alınarak önce hücreye daha sonra da 14 yaşındaki kızı Duygu ile birlikte Türkiye’ye gönderilen Elif Bilgi için de kolay olmayacak bu başlangıç.
‘Benim köyümde kadınların çalışmasına iyi gözle bakılmaz hele de benim gibi eşinden boşanmış bir bayan için’ demişti Elif Bilgi yeni hayatının ilk günlerinde. Okumayan erkek çocuklarına inat, Duygu’sunu okutmak için elinden geleni ardına koymadı, canını dişine taktı. Herkes bir çalışırken o beş çalıştı isyan da etmedi. Tek suçu ‘kayıtsız’ olmaktı. Burada yaptığı onca şeye rağmen bir kimliğe, bir kayda sahip olmamak yani kayıtsız olmak… Bir başka suçu daha vardı Elif Bilgi’nin. Ayrıldığı eşi ve oğlu hapishanedeydi. İşte belki de tüm bu nedenlerden ötürü bu kadar kolay oldu bu iki insanı ülkeden göndermek.
Olayın yasal boyutu uzmanların enine boyuna tartışacakları bir konu onların detaylarını ele almak burada benim haddime değil. Ancak olayın insani boyutunu hiçbir uzman değerlendiremez. Bu konuda yargıyı veren de kalemi kıran da yürektir. İki insan hayatıysa eğer söz konusu olan o zaman herkes elini biraz da vicdanına koymalı. Kaçaklar, göçekler, sapkın karakterler gelsin doluşsun buraya demiyorum. Tabii ki bir temizlik şart. Ancak bu ülkeye kimler gelip girmedi ki? Daha geçen gün gazetelerimiz AIDS’li olan, bronz tozunu altın tozu diye yutturarak bu ülkeyi dolandıran, 58 kere yol geçen hanına girer gibi ülkeye, giriş- çıkış yapan ve bir kez bile sorgulanmayan bir bayana, katillere, kaçakçılara mesken olmadı mı bu topraklar? Ülkesini dolandırıp kaçanların, sahte fatura hazırlayanların, kendi öz kızına tecavüz edenleri koynuna almadı mı bu memleket? Tüm bunlara tertemiz bir sayfa açıldı da sabıkasız bir ana-kız mı fazla geldi bu memlekete?
Her şeyde olduğu gibi şimdi de kulağımızı tersten tuttuk. En son yapacağımız şeyi yine ilk önce yaptık. Bu ülkede gerçekten bir temizlik(!) yapılmasını istiyorsanız o zaman ehemmiyet sırasına göre ve bir stratejiyle bunu yapmanız gerekli. Yoksa Elif ve Duygu gibi binlerce insanı buradan sürgün edebilirsiniz ama ortalık çakallara, dolandırıcılara, üç kağıtçılara kaldığında her şeyi başa alabilecek bir zaman makineniz ya da yeniden yazabileceğiniz bir senaryonuz olmayacak…