“Sevmediğinizi anlamaya, kendinizi alıştırmalısınız ki, anlamamış olduğunuzu sevebilesiniz.”
Bugünlerde nereye baksanız 21 Aralık kehanetine dair birşeyler konuşuluyor.
21 Aralıkta kıyamet koptuğunda, sözüm ona dünyada bir tek "Şirince" etkilenmeyecekmiş.
Hatta dünyaca ünlü aktör Tom Cruise dahil "Şirince" ye gitmeye karar vermiş.
Bunlar doğru mudur bilinmez ama nasılsa dünya bitiyor ya, atmak da serbest inanmak da...
Genelde her sene, sevimsiz kış aylarında iyice can sıkmak için birbirinden ölümcül virüs haberleri yayılırdı ...
Bu sene ise, kökten bir dibe vuruş olsun diye "dünyanın sonu"nu getirdiler.
Ne tuhaf, hiç etkilenmedim. Fazla insanın da etkilendiğini sanmıyorum, yoksa bu kadar çok "geyik muhabbeti" ortalarda uçuşmazdı.
Benim gözümde canlanan "kıyamet" durumu, hangi ülkede yaşarsak yaşayalım, bütün sevdiklerimizle birlikte "puf" diye ortadan yok olmak...
Yani geride kimseyi bırakmıyorsun.
Bütün sıkıntıların, hırsların sebebi, belki de bu dünyayı fazla benimseyip sevmemizdendi.
Birinin diğerine göre daha şanslı oluşu....
Bir çocuk sokakta dilenirken, diğerinin gereksiz hediyelerle şımartılması...
Babası yaşında adama, arabasını park etsin diye üç kuruş para için "buyur abi" dedirten miras yedi, asalak zilli maşa...
Biri karıncayı incitmezken, diğerinin de para uğruna koca bir hayvan neslini tüketmesi...
Göz göre göre yalan söyleyip, dedikodu yapıp, dostunu manevi uçuruma sürükleyen hak yiyici...
Hiç bir günahı yokken sadece doğduğu yer yüzünden, sınıflandırılan ve sınıflandıran zihniyet...
Mesleğine göre, yaşamına göre, görüntüne göre küçümseyen...
Adaletsizsin be dünya...
Bize verilen aklı ve ayrıcalığı hep kendi çıkarımıza kullanınca, işte dünyayı da bu hale getirdik.
Şimdi tam bunlara alışmaya başlamışken, diyorlar ki dünyanın sonu geliyormuş.
Fazla heveslenme...
Bence öyle tarihli, saatli gelmez.
Belki hiç ummadığın, beklemediğin bir anda, tam kapını kitlemiş, yediğin hakların üzerini sessizce örtmüşken ve işte tam o zaman...