Karşımda çoğunluğu kadınlardan oluşan bir kalabalık vardı.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile CHP İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel de dinleyiciler arasındaydı.
Konuşmayı yöneten isimse Hürriyet İzmir’den meslektaşım Banu Şen’di.
İSTEDİĞİNİZİ SORUN
Baştan bir nutuk çekmek istemedim.
Dinleyicilere döndüm ve şöyle dedim:
“Bana istediğiniz soruyu sorabilirsiniz”.
Ve sorular başladı.
İzmir’i, iktidarı, muhalefeti, türbanı, Türkiye’nin nereye gittiğini, Kürt sorununu, Suriye’yi...
Her şeyi ama her şeyi sordular.
Ben de cevapladım.
UYGARCA DİNLEDİLER
Verdiğim cevaplar arasında:
“Kürt sorunu şiddet dışında çözülmelidir” hükmü vardı.
“Türbana yasak kabul edilemez” yaklaşımı vardı.
“Türkiye’nin Suriye politikası yanlış ama Esat rejimi mutlaka gitmelidir” kanaati vardı.
“Açılım politikaları doğruydu” cümlesi vardı.
“şiddet politikaları sadece şehit sayısını artırır” cümlesi bile vardı.
İzmirli dinleyiciler verdiğim bu cevapları uygarca dinlediler.
Söylediklerime katılanlar oldu, katılmayanlar oldu.
Ancak nezaketten, fikre saygıdan milim sapmadılar.
Demokratik olgunluğun rüzgârını estirdiler.
İzmir’de söylediklerimin aynısını söylemem halinde tahammülsüzlüğü zirve yapacak insanların yaşadığı şehirler var Türkiye’de...
Ancak tecrübeyle sabittir ki, İzmir o şehirlerden değil.
Böyle bir şehre ‘faşist’ diyen çarpılır yani...
- İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nu pek tanımıyordum. Uzaktan soğuk, aşırı mesafeli ve renksiz biri gibi geliyordu. Kordon’daki balıkçılardan birinde yaptığımız uzun bir sohbetin ardından benim gözümdeki Kocaoğlu bambaşka biri olup çıktı.
- Memleketi, Tokat’ın Erbaa ilçesi. Üniversiteye kadar burada kalmış. Babası yıllarca Erbaa’da CHP’den belediye başkanlığı yapmış. 1978’de İzmir’e yerleşmiş. Bornova’da esnaflığa başlamış. Dürüstlüğüyle kendini kabul ettirmiş ve İzmir Belediye Başkanlığı’na kadar yükselmiş.
- İzmir’in bir faziletidir bu: 1978’e kadar kendi aralarında yaşamayan birini sahiplenip belediye başkanı yapmışlar. Ne diyelim? Helal olsun.
- Aziz Kocaoğlu mütevazı biri. “Beyaz Türk değiliz” diyor. “Siyah Türk müsünüz?” diye soruyorum. “Evet” diyor. Gayet ciddi bir şekilde...
- Belediye’ye yönelik operasyon ve açılan dava konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün kendilerine yakın ilgi gösterdiğini, konuyla ilgili yaptığı açıklamalarla haksızlıkların bir parça da olsa giderilmesini sağladığını söylüyor. “Cumhurbaşkanı’nı övüyorsunuz yani?” diyorum. “Allah’ın bildiğini kuldan saklamam” diye yanıt veriyor.
- 400 yıl ceza isteniyor hakkında... Üstelik ‘çete başı’ olarak iddianamede onun ismi geçiyor. Kocaoğlu kendinden emin... Hatta bu konuda şakalar bile yapıyor. Söylediği şu: “Bana karizmatik değilsin diyorlardı, 400 yıllık ceza isteminin ardından bir karizma kazandım. Evde bile havam değişti.”
- İzmir Belediyesi’ne yönelik operasyon kamuoyu nezdinde biraz ters tepmiş. Çünkü Kocaoğlu’nun iyi bir belediye başkanı olduğu tartışılır bir konu ama dürüstlüğü hiç tartışılmıyor.
- “Bir dönem daha” diyor Kocaoğlu... “Siz de mi çıraklık ve kalfalık dönemlerinden sonra ustalık dönemi istiyorsunuz?” diye soruyorum. “Bizim terminolojimiz farklıdır” diye cevap veriyor.
İzmirli bir işadamıyla sohbet ediyoruz.
“Ben masonum” dedi.
Böyle deyince masonluktan konuştuk.
İzmir’deki locaları falan anlattı.
Kültürlü, sempatik, medeni, farklılıklara saygılı biriydi işadamı...
Başından geçen bir olayı anlattı.
İzmir’de Gülen Cemaati sempatizanları, salı günü bir toplantı düzenlemiş, bu işadamını da davet etmişler.
Her salı loca toplantısına katılmak durumunda olan işadamı, o salı ne yapacağını şaşırmış.
Loca toplantısıyla Cemaat toplantısı arasında bir tercih yapmak durumunda kalmış.
Sonunda Cemaat toplantısında karar kılmış.
Ne dersiniz?
“Bir başkadır benim memleketim” şarkısı haklı değil mi?
- İzmir’de “Binali Yıldırım aday olursa AK Parti’nin kazanma şansı var” cümlesini çok işittim. Ancak “Aradaki fark çok fazla... AK Parti’nin işi zor” diyenlerin daha fazla olduğunu söyleyebilirim.
- Binali Yıldırım’a İzmir’de saygı ve sevgi var. Yıldırım’ın ‘hizmet odaklı’ yaklaşımı İzmir halkının bir bölümü üzerinde etkili. Ancak bu etkinin Yıldırım’ın başkan seçilmesini sağlayacak denli büyük olup olmadığı şüpheli. Binali Yıldırım’ın şüpheli şeylerden uzak duracağını söyleyenler, “Kesinlikle İzmir’den aday olmak istemez, İstanbul’u düşünür” diyorlar.
- Peki ya Ertuğrul Günay? Tarafsız gözlemciler, Ertuğrul Günay’ın adaylıktan köşe bucak kaçtığını, hatta ‘başkan adaylığı ihalesi üzerimde kalır’ korkusuyla İzmir’e pek uğramadığını söylüyorlar.
- Epeydir gitmiyordum Alaçatı’ya... Çok değil beş sene öncesine kadar uzun, dar bir sokaktan ibaret olan Alaçatı, almış başını gitmiş. Alengirli restoranlar, janjanlı barlar, pıtrak gibi çoğalan cicili bicili butik oteller... Alaçatı bir yandan gitgide daha da kalabalıklaşmış, meşhur sokağı kalabalıktan yürünmez hale gelmiş, bir yandan da “Burası artık bozuldu” diyenler çoğalmış. Değişimin ve gelişimin süratine şaştım kaldım.
- İzmir Fuarı denilince akla önce Zeki Müren ve Manolya Gazinosu geliyor. Sonra da ABD ile SSCB’nin fuardaki kıran kırana rekabeti... Zeki Müren yok... Soğuk savaş çoktan bitti... SSCB dağıldı... Olan İzmir Fuarı’na oldu... İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, fuarı yeniden canlandırmak için atağa kalkmış. Ancak nelerin gittiğinin ve geri gelmeyeceğinin farkındalar. Bu nedenle fuarı daha çok kültürel ve sosyal faaliyetlerle canlandırma peşindeler.
- Seferis’in, Necati Cumalı’nın, Tanju Okan’ın diyarı Urla’ya yolu düşeceklere öneriyorum: ‘Yengeç’ adlı balık lokantasının Ege otlarından oluşan mezelerine dadanmayı ya da ‘Beğendik Abi’ adlı lokantanın yemeklerinden tatmayı unutmayın.
- Urla’da yakasında ‘deniz polisi’ yazan bir memur gördüm. Sordum: “Kaç kişilik bir ekipsiniz?” Cevap verdi: “Ne ekibi? Tekim.” Yine sordum: “Bir tekneniz var mı?” Güldü, “Yok” dedi. “Peki denizdeki olaya nasıl müdahale ediyorsunuz?” Cevap verdi: “Emanet tekneyle.” Hemen söyleyeyim: Bütün imkansızlıklara rağmen yasa dışı yollarla balık avlayan çeteler karşısında sinmemiş bu yalnız kovboy... Kelle pahasına mücadele veriyormuş.
- Çeşme’deki Ilıca Otel’i eskiden beri duyardım. Bu gezimde iki gün kalma fırsatı buldum. Otelin en önemli özelliği İzmir burjuvazisinin düğün dernek için seçtiği otellerin başında geliyor olması... Konseptli düğünler yapılıyormuş Ilıca Otel’de... 200 bin’e patlayan... Ilıca Otel deyip geçmeyelim: Temizliği, müşterilerine gösterdiği özeni, mutfağının mükemmelliği, personelinin güleryüzlülüğüyle örnek gösterilebilecek bir otel burası.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)