Fakat ülke içindeki gündem Bağış ve ekibinin olağanüstü performansına, PKK'nın Avrupa'da estirdiği 'yalan rüzgarları'na değinmeyi başka bir yazıya bıraktırdı.
Malum olduğu üzere mahkeme Odatv İddianamesi'ni kabul etti. 134 sayfalık iddianame ile ilgili yazılanlara internetten bakınca 'Galiba ortada birden fazla iddianame var' diye düşünmeden edemedim.
Soruşturmaya başından bu yana tepkili yaklaşan çevreler 'Bakın yeni hiçbir şey yok' ya da 'Bunlar için gazeteciler tutuklanır mı' diyorlar. Açıkçası ne bekliyorlardı anlamadım. İbrahim Şahin ya da diğer sanıklarda olduğu gibi bombalar suikast planları ya da LAW silahları mı çıkacaktı?
Gelelim iddianamenin içeriğine.
Öncelikle şunu not edelim. Savcı ve teknik ekip 'spam mail' iddialarını boşa çıkartmış. Yani ortada Odatv'nin bilgisayarlarına dışarıdan gönderilmiş bir belge yok. Ne varsa içeriden ve iradi olarak yapılmış.
İşin kriminal boyutu bir tarafa gazetecilik ve etik tartışmalarla ilgili adeta bir hazine bu iddianame.
Nasıl bir gazetecilik anlayışı ise kurum bilgisayarlarında 'Işık Koşaner'le ilgili kapsamlı fişleme belgeleri çıkıyor. Hatta hasta babası ile ilgili notlar bile var. Üstelik notlarla yetinilmemiş 'Ergenekon'un yanına çekelim' talimatı verilmiş.
Ya da daha sonra tutuklanacak olan Bilgin Balanlı ile ilgili olarak 'çok stratejik konumda' denilerek korunması yönünde haberler hazırlatılıyor.
Bilirkişi tarafından 'Soner' isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu kesinleştirilen notlarda Yalçın Küçük'ten gelen talimatlar var ki işin Nirvana'sı.
Şehit cenazelerinin istismarı, hükümet ve cemaatin PKK ile irtibatlı gösterilmesi, her şehit sonrası 'Paşalar tutuklu o yüzden oluyor' türü yorumların abartılarak verilmesi gibi talimatlar var.
Hadi bunları 'muhalefet' mantığı içinde hoş gördük, diyelim. Şu talimata ne demeli? "Öcalan ile aynı safta görünmemiz sürece zarar veriyor. Öcalan'a M. Öztüzün üzerinden AKP'ye sıcak mesajlar vermesi iletilsin (Müyesser bakacak)."
Hatırlatalım burada adı geçen Öcalan, o kurumda çalışan bir muhabir ya da siyasi parti sözcüsü değil. Nasıl bir örgütlenme ise Öcalan'a nasıl mesajlar vermesi gerektiğini bile söyleyebiliyor!
Ya da bir medya kuruluşu, ülkenin ana muhalefet partisi ile ilgili 'ele geçirme' projeleri yapıyor, bunu uygulamaya koyuyor, televizyonunu, MYK'sını şekillendirmeye çalışıyor. Hatta eski genel başkanına yönelik bir komplonun da içinde yer alabiliyor.
Ayrıca Kaşif Kozinoğlu gibi önemli bir MİT'çiye yönelik iddiaları da unutmamak lazım. Nedim Şener ve Ahmet Şık (ki bu işe nasıl bulaştığını hâlâ çözebilmiş değilim) ile ilgili tartışmalara yönelik ilginç bilgiler de var. Mesela, tanımam dedikleri kişilerle görüşmeleri, çıkmamış kitaplarının Odatv'de bulunması izaha muhtaç.
İddianamede çarpıcı daha çok örnek var. Bir kısmı zaten yayınlandı. Meraklı olan da diğerlerini görebilir.
Ama özet olarak şunu söylemek mümkün. Tabii ki bu iddianamede silah, bomba, suikast planları olmayacaktı. Çünkü iddia örgütün medya yapılanmasına yönelik. Ama yapılan haberler, çıkan notlar, eylem stratejileri, yazdırılan kitaplara bakınca şunu sormak kaçınılmaz oluyor: 'İyi de gazetecilik bu işin neresinde?'
Çünkü yapılanlar gelişmelerle ilgili kamuoyunu bilgilendirmek değil aksine askeri, iktidar partisini, CHP'yi, medyayı ve en önemlisi de soruşturmayı rotasından çıkarmaya yönelik işler.
Belki abartılı bir benzetme gibi gelebilir ama başkaları savcıları LAW silahı ile ortadan kaldırmak istiyordu, iddiaya göre bu ekipte asılsız ve çarpıtma haberlerle aynı şeyi yapmak istemiş.
Sonuçta hedef aynı.
En iyisi, bu iddianameyi kitap haline getirip gazetecilik okullarında okutmak. Çünkü gazetecinin neyi yapıp, neyi yapmayacağı ile ilgili daha güzel örnekler bulunamaz.