* Mesela “Çok kibar ve anlayışlı bir insan” diyebilirim.
* Mesela “Vicdansız biri değil” diyebilirim.
* Mesela “İyilik dolu” diyebilirim.
* Mesela “Tevazu sahibi” diyebilirim.
* Mesela “Kindar değil” diyebilirim.
* Mesela “Tamahkar değil” diyebilirim.
* Mesela “Dürüst biri” diyebilirim.
* Mesela “Cana yakın” diyebilirim.
* Mesela “Tahammüllü” diyebilirim.
Ama iş, liderliğine gelince...
İşte orada dururum.
Neden dururum? Anlatayım:
BEN ESKİDEN...
* \'İyi insan olmak\' ile \'iyi lider olmak\' arasında bir bağlantı kurardım.
* İyi liderlerin, iyi insanlardan çıkacağını düşünürdüm.
* Kitlelerin iyilik karşısında derin bir etki altına gireceklerine iman ederdim.
* Hoşgörünün, tahammülün, âlicenaplığın toplumları etkisi altına alan sihirli tarafları olduğuna inanırdım.
* Kibarlığın ve iyi kalpliliğin halkların gönüllerini coşturacağını sanırdım.
* Gözlerin içine bakarak konuşmanın bir tesiri olacağını zannederdim.
VE FAKAT...
Kemal Kılıçdaroğlu, bunca zamanlık liderlik performansıyla işte bu yargılarımın tümünü tepetaklak etti.
Artık şöyle düşünüyorum:
\'İyi bir insan olmak\' ile \'iyi bir lider olmak\' arasında pek bağlantı yok.
Artık geldiğim nokta şurasıdır:
BİR LİDER OLARAK...
* Radikal bir çıkış yapabilme cesaretinden yoksunsan...
* Taktikler ve stratejiler geliştiremiyorsan...
* Osman Ulagay’ın dediği gibi, \'topluma umut verecek büyük bir hikâye\'ye sahip değilsen...
* Gündemi tayin etme yetisinden yoksunsan...
* Rakibinin sana sunduğu dar alanda kısa paslaşmalarla ömür tüketiyorsan...
* Resmi tarih, tek parti dönemi, darbeler, din sorunu, Kürt sorunu gibi konularda esaslı yaklaşımlar ortaya koyamıyorsan...
* Kendi tabanını dönüştürme azim ve yeteneğine sahip değilsen...
* Bir gelecek hayali kurduramıyorsan...
* Hep gol yiyor, bir türlü gol atamıyorsan...
* İki ileri bir geri adımlar atıyorsan...
* Ezberleri bozmuyorsan...
* Şaşırtmıyorsan...
* Muhataplarını ve rakiplerini afallatmıyorsan...
* Eldeki mevcudu kaybetmeme ürkekliğiyle daha büyük bir mevcudiyete yelken açamıyorsan...
* Yüzleşmiyorsan...
* Gerektiğinde en dibe vurmayı göze alamıyorsan...
İstediğin kadar dürüst ol, istediğin kadar tahammüllü ol, istediğin kadar cana yakın ol, istediğin kadar bağışlayıcı ol, istediğin kadar mütevazı ol, istediğin kadar vicdanlı ol, istediğin kadar kibar ol, istediğin kadar anlayışlı ol...
Bunun toplumda zerre kadar karşılığı olmaz.
KILIÇDAROĞLU NE YAZIK Kİ...
Çok güzel kişisel hasletlerini, iyi liderlik vasıflarıyla donatamadı.
En son 28 Şubat yargılaması karşısında sergilediği... Bocalama, kem küm etme, top çevirme, meselenin özüne girememe, etkileyici iki çift kelam edememe durumunun temel nedeni budur.
Biliyorum, Allah’tan umut kesilmez ama ben galiba Kemal Kılıçdaroğlu’ndan umudumu kesme noktasındayım.
Başka bir ülkeye tatile gideceklere 10 tavsiye
BİR: Yeryüzünün en derinliksiz ve yüzeysel ülkesi bile yapacağınız birkaç günlük geziyle kendini ele vermez. Bu nedenle \'ben bu ülkeyi çözerim arkadaş\' diye hırs yapmayın.
İKİ: Gittiğiniz ülkede sağa sola koşturmak yerine yavaşlayın. Mesela ülkenin en büyük şehrinin en büyük meydanına bakan bir kafesinde saatlerce oturup geleni geçeni seyredin... Koşturarak elde edeceğiniz izlenimin bin katına sahip olmanız kaçınılmazdır.
ÜÇ: \'Kenar mahalle deneyimi\' yaşayın... Bir ülkenin gerçek nabzı kenar mahallelerinde atar.
DÖRT: Bakkalına ya da mahalle arası küçük marketine girmediğiniz bir ülkeyi anlayamazsınız.
BEŞ: Gideceğiniz ülkeyle ilgili aşırı okuma yapmayın. Çünkü okuduğunuz her satır, sizde bir önyargı oluşturacak. Bunun yerine kararında bir okumanın ardından yola çıkınız.
ALTI: Dilini bilmeseniz bile gittiğiniz ülkenin gazetelerine göz gezdirin. Gazetelerin mizanpajı bile bayağı bir fikir verebilir.
YEDİ: Elinde 12 restoran tavsiyesi, 9 otel önerisi, 11 müze adresiyle bir ülkeye giden, başkalarının zevkine teslim olmuş demektir. Spontanenin rahatlığına ya da keşfetmenin keyfine mutlaka alan açın.
SEKİZ: Nereye gittiğinden daha önemlisi, kimlerle gittiğinizdir. İyi bir tatil planın başlangıç noktası tatil arkadaşlarının belirlenmesidir. Cennet gibi yeri cehenneme, cehennem gibi yeri cennete arkadaşlar çevirir. İdeal tatil arkadaşı sayısı beştir. Beş kişilik bir tatil, gruplaşmalara, zararsız dedikodulara, alternatif planlara, yalnız kalmaya pek münasiptir.
DOKUZ: Yanınıza gittiğiniz ülkeyle doğrudan ilgili kitaplar almayın. Gittiğiniz ülkenin ruhuna, atmosferine, kimliğine uygun kitaplar alın...
ON: Mümkünse gittiğiniz ülkede araba kullanın... Kendinizi o ülkenin insanlarından biriymiş gibi hissetmenin en etkili yöntemidir bu.
Kitaplar arasında
* AŞKIN CEP DEFTERİ: Madem aşk hakkında aforizmalara meraklı olmak gibi bir zaafınız var, bari bu işi ustasından okuyun. Murathan Mungan’ın bu kitabı bana göre olmasa da “Aşk, aşk, aşk” diye inleyen ama sofistikasyondan da vazgeçemeyenler için bire bir. (Metis Yayınları).
* SULTANI ÖLDÜRMEK: İçinde İlber Ortaylı gibi bir tarihçi var, Fatih Sultan Mehmet var, cinayet var, hesaplaşma var, gizem var, tarih var... Daha ne olsun diyenlerdenseniz Ahmet Ümit’in son romanı tam size göre. (Everest Yayınları).
* KAHPERENGİ: Hande Altaylı’nın okuduğum ikinci romanı... \'Maraz\' adlı romanındaki ustalığı beni şaşırtmıştı. Son romanında daha da olgunlaşmış bir dil ve anlatımla karşılaştım. Kurgusu da harikaydı. Daha da şaşırdım. Siz de şaşırmak isterseniz okuyun derim. (Doğan Kitap).
* SAMİZDAT: Ergenekon Davası \'hapishane kitapları\' olgusunu yeniden gündemimize getirdi. Nedim de yazmış hapishane kitabı, Ahmet Şık da yazıyormuş. \'Samizdat\' ise Soner Yalçın’ın kitabı. Tam anlamıyla bir hapishane kitabı sayılmaz... Bir hesaplaşma kitabı. Soner Yalçın’la ilgili bu zamana kadar yazılıp çizilenleri okuduysanız bu kitabı okumak da boynunuzun borcudur. (Kırmızı Kedi Yayınevi)
(hürriyet)