Ağacı fırtınadan koruyan şey, toprağın üstündeki gövdesi değil, altındaki kökleridir.
Köklerin hem güçlenebilmesi hem de kurumaması için;
- Ağacın mütemadiyen rüzgara maruz kalması ve yeteri kadar su alabilmesi şarttır…
Dallar, yapraklar ve meyveler, kökten gelen suyla ve o suyun taşıdığı minerallerle canlanır…
Rüzgar her estiğinde kökler uzar ve toprağın içine doğru kanca gibi tutunur… Rüzgar almayan kök uzayamaz, derinlere tutunamaz…
Bu sebeple, kökleri zayıflamış bir ağacın dallarının (yukarıda ne kadar heybetli görünürse görünsün) yere düşmesi ve kırılması an meselesidir!
İnsanın hayat mücadelesi, ağaçların hayat mücadelesine benzer biraz…
Kökünden haberi olmayanlar, sadece yükseldikçe güçleneceğini zannedenler hep aldanır… Kolay bir saldırıya bile karşı koyamaz; “mağlubiyetten” kaçamazlar…
Derslerde öğrencilerini zorlayan, düşük not veren, tekrara bırakan bir hoca arkadaşıma neden böyle yaptığını sorduğumda, bu meyanda cevap vermiş;
- “Ben öğrencilerimin hayat karşısında güçlü ve donanımlı olmasını istiyorum. Kaybedecekse okulda kaybetsinler, hayatta değil!.. “ demişti…
Aynı şekilde, halter, güreş, boks gibi dallarda spor yapanlar, antrenmanlarda daha ağır çalışmazlarsa, başarılı olabilirler mi?
Bugünlerde toplum veya birey olarak yaşadığımız zorluklar gerçekten çok fazla… Bir çok kişi üstesinden gelemiyor… Herkes yorgun, herkes bitkin…
Geçim sıkıntısı, gelecek kaygısı, işsizlik, yoksulluk, sahipsizlik, darlık ve hastalık gibi, insanların aynı anda mücadele etmesi gereken bir yığın gaile var!...
Bu zorlukların ve sıkıntıların, bir sonraki dönemde bizi daha da güçlendireceği muhakkak!... Çünkü kolaya değil, zora alışmış olacağız. En kötüsüne göre hazırlık yapacağız…
Yeniden güçleneceğimiz o döneme kavuşuncaya kadar sabretmek gerekiyor… Direnmek, iyice direnmek…
Umarım, çok az kayıplarla atlatırız bunları… Yeniden güzel, mutlu, huzurlu ve sağlıklı yıllarımız olur… Çocuklarımıza aydınlık bir gelecek bırakabiliriz…
Birlik ve beraberliğin, sevgi ve saygının, yardımlaşmanın, dayanışmanın, “kimsesizlerin kimsesi” olmanın önemi bugün için biraz daha fazla…
Zira, süreci tek başına yönetmek zorunda kalan kişinin kaybetme ihtimali çok yüksek… Yaşanılan krizin boyutları yalnızlığa düşmüş biri için umut vermiyor!...
Eldekileri bölüşmek, imkanları paylaşmak o insanlar için hayati önem taşıyor!...
Bir arkadaşımızın hafta sonu keyfi için harcadığı para, başka bir vatandaşımız için hayat-memat meselesi olabiliyor!..
Düşmez, kalkmaz bir “Allah” var sadece…
Rüzgarın kimi nereye savuracağı belli değil…
Bugün ona, yarın sana…
Yaklaşık otuz yıldır, malzemesi “insan” olan bir mesleği icra ediyorum… Son günlerde öğrencilerin öyle davranışlarına şahit oluyorum ki, anlatmaya utanıyorum…
İki kız öğrenci, para için yaptıkları ahlak dışı bir ilişki için birbirlerine saydırıyorlar:
- “Ne yapsaydım, nasıl olacaktı, başka çarem mi var, bana çözüm söyle o zaman, bir tek ben değilim ki, herkes yapıyor!..”
Belli ki yaptıkları şeyin ne kadar kötü olduğunun farkındalar...
Ama bu yoldan dönmeleri için bir çare gerek… Görülüyor ki, tek başlarına kurtulmaları imkansız!...
- Bile bile kendini değersizleştiren bu gençler bizim istikbalimiz; dallarımıza, yapraklarımıza, meyvelerimize su taşıyacak köklerimiz değil mi?
Teraziye bakın;
- Birinin keyif için harcadığı para, bir diğeri için hayata tutunma aracı olmuş!...
Ey vicdan sahipleri!...
- Günahımız yok mu bu işte? Sorumluluğumuz yok mu? Nerde kaldınız, niye geciktiniz?
- Kayıplarımız artıyor; değerimiz hızla düşüyor!...
- Köklerimiz kuruyor!..
“Bayram tatili” yapmak yerine, “bayram sevinci” yaşatmamız gerekmiyor mu?
Böyle emretmedi mi Yaradan?
Paylaşın, bölüşün demedi mi?
“Küslük, dargınlık olmasın, hep birlikte barış içinde yaşayın, aranızda sevgiyi ve saygıyı çoğaltın, birbirinize sahip çıkın, “kimsesiz” kimse kalmasın” diye uyarmadı mı?
İslam’ın kurallarını öğrenmeden önce, İslam’ın felsefesini öğrenebilseydik keşke!...
- On gün yerine dokuz gün tatil yapsan neyin eksilecek?
- Lüks aracını bir segment aşağı fiyattan almış olsan ne değişecek?
Sizin yaşam kalitenizi etkilemeyen bu tutarlar; kökümüz, kaynağımız, geleceğimiz olan o çocuklarımız için “ölüm-kalım” derecesinde önemli!...
Ramazan bayramı yeniden canlanmak, tazelenmek ve arınmak için bir fırsat sunuyor…
Pek tabi, kimileri su vererek, kimileri de su alarak canlanacak…
Hep birlikte gülemedikten sonra, hep beraber neşelenemedikten sonra bayram “bayram” olmuyor…
Allah’ın muradı bu değil!... Bizden beklediği bu değil!...
Kendi “farzları” var bayramın:
- Gariplere yakın durmak gibi,
- Muhtaçlara yardım etmek gibi,
- Kimsesizlerin “kimsesi” olmak gibi,
- Ağlayanı güldürmek gibi…
Zirvede oyalanmanın, dallarınızla kibirlenmenin ve yapraklarınızla gururlanmanın manası yok… Faydası da yok!...
Güç istiyorsanız ve o gücünüzün devamını bekliyorsanız, köklerinize su vermek zorundasınız!...
- Bir insanı seçeneksiz bırakmaktan daha kötü ne var?
- Bir insana seçenek sunmaktan daha güzel ne var?
İyi bayramlar diliyorum ama!..
Sadece dalların değil, köklerin de mutlu olduğu “o iyi bayramları” diliyorum…
Hiç kimsenin ağlamadığı, yalnızlıktan, sahipsizlikten ve çaresizlikten kıvranmadığı o iyi bayramları…