Her evin bir kokusu vardır, her şehrin de öyle. Londra yağmur kokar hep mesela, nem ve rutubet, bazen de ‘fish and chips’. Ama bahar geldiğinde mis gibi çayır, çimen, çiçek kokar. Kışın sona ermesiyle birlikte önce her köşede boynu bükük ‘daffodil’ler görünür, sonra rengarenk çiçek açan manolya ağaçları süsler dört bir yanı. Yazın ise yasemin kokuları salınır hemen her bahçeden, onu park ve bahçelerden yayılan ıhlamur kokusu takip eder. Bu kokular kulağa çok hoş gelse de, insan yine bildiği kokuları özler. İstanbul kokusu hep özlenir mesela.
Londra”dan farklı kokuları barındırır İstanbul: deniz kokar, yosun kokar, simit kokar, kahve, midye kavurma, kokoreç kokar. Eskilik, toz, bazen de kirlilik kokar. Baharla birlikte nergis kokuları yayılır çiçekçilerden, mimoza kokusu Adalar’dan. Ama sonra en şanlısı, en yakışanı çıkar ortaya, erguvan ağaçları giyinir İstanbul ve bahar bahar kokar. Erguvan zamanı gelmiştir çünkü. Açık pembe, koyu pembe ve mor aralığında renklendirir tepeleri erguvan. Artık kaçış yoktur, bahar gelmiştir. Sonrası da yazdır zaten, öyle Londra yazına da benzemez İstanbul yazı. O yüzden baharın tadını çıkarmak gerekir.
Boğaziçi’nin iki yakasını süsleyen pembe renkli erguvanların Latince ismi Cercis siliquastrum; anlamı da “kapsüllü meyveli ağaç” veya “bakla şekilli meyveli ağaç”. Baharın müjdecisi olan erguvanlar Nisan-Mayıs aylarında çiçeklenirler ve 15-20 günlük ömürleri vardır. Bakım istemez, kendi kendine büyür, olgunlaşır ve de kirli havayı umursamazlar.
Batı dillerindeki adı Yahuda ağacıdır (Judas Tree). Efsaneye göre Havari Yahuda İskaryot, Hz. İsa’nın yerini Romalılara bildirip çarmıha gerilmesine sebep olmuş. Önce ihanet etmiş ama sonra pişmanlığından ötürü kendini erguvan ağacına asmış. Ağacın o güne kadar beyaz olan çiçekleri, utançtan renk değiştirmiş.
Erguvan ağacı Roma İmpataratorluğu için de büyük anlam taşıyordu. Erguvan rengi imparatorluk ailesi dışında hiç kimse tarafından kullanılamazdı, o imparatorluk rengiydi. Roma imparatorlarının çocuğu erguvan renkli örtüler arasında doğardı. Aynı gelenek Bizans’da da geçerliydi. Bizans imparatorları, erguvan sarayının erguvan odasında doğarlardı.
Erguvan renginin Bizans için önemli olmasının bir başka nedeni daha var. Hikayeye göre, İstanbul M.S. 330 yılında Costantinus tarafından kurulduğunda mevsim erguvan mevsimiymiş. Tarihçiler bu günü 11 Mayıs olarak kabul ederler. Senede bir defa çiçek açan bu ağaç asırlar sonra Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethettiğinde bütün görkemiyle sultanı karşılamış çünkü yine aylardan Mayısmış. O nedenle İstanbul’un ağacı erguvan, renginin eflatun, doğum tarihinin de Mayıs olduğuna inanılıyor.
İstanbul’un laleden önceki simgesi olan erguvan Osmanlı döneminde olduğu kadar Cumhuriyet döneminde de sevildi, çiçekleri şairlere, ressamlara ilham verdi. Ahmet Hamdi Tanpınar “Kültürümüzde gülden sonra adına bayram yapılacak ikinci çiçek erguvandır.” diyerek erguvana sevgisini dile getirmiştir. Günümüz yazarlarından Oya Baydar ise 2004’ de "Erguvan Kapısı" adlı romanında İstanbul, Bizans tarihi ve hayali bir erguvan kapısını anlatmaktadır.
Erguvan İstanbul’a bu kadar yakışınca ve de mevsim bahar, aylardan Nisan-Mayıs olunca İstanbul’da mutlaka erguvan ağacı bulunmalı, görülmeli. Tarihçi, seyahat yazarı ve profesyonel rehber olan Saffet Emre Tonguç, Boğaziçi’nin en güzel erguvan gözlem noktalarını bir araya toplamış ve ortaya çok güzel birşey çıkmış. Hürriyet gazetesinde yayınlanan yazıya gore işte şehrin en güzel 12 erguvan gözlem noktası:
Gülhane Parkı
Abbasağa Parkı: Beşiktaş’taki Barbaros Bulvarı’ndan Zincirlikuyu’ya doğru çıkarken sol kolda kalan yamaçta heykellerin bulunduğu park.
Yıldız Parkı: Beşiktaş’taki Yıldız Sarayı’nda bulunan Yıldız Parkı.
Türkan Sabancı Parkı: Erguvanlardan biri Bebek Camii ile sarmaş dolaş. Rumeli Hisarı’na doğru yürüyerek İstanbul’un en sıra dışı evlerinden olan Yılanlı Yalı’nın önündeki erguvan ağacı görmeye değer.
Aşiyan: Boğaziçi’nde, Rumeli Hisarı sırtlarında Tevfik Fikret’in evi.
Emirgan Parkı: Rengârenk laleler ve erguvan ağaçlarıyla dolan park, İstanbul’un en güzel ve en huzur veren mekânlarından sayılıyor.
Fenerbahçe Parkı
Büyük ve Küçük Çamlıca
Fethi Ahmet Paşa Korusu: Kuzguncuk’ta ana yolun hemen üst kısmındaki koru.
Mihrabad Korusu: Anadolu Yakası’nın en yeşil yerlerinden biri.
TEMA-Vehbi Koç Doğal Kültür Merkezi: Vakfa ait Anadolu Hisarı tepelerine kurulmuş Doğal Kültür Merkezi.
Beykoz Korusu: Paşabahçe ve Beykoz arasındaki bu yoğun ağaçlık alan Abraham Paşa Korusu olarak da biliniyor.
İstanbul’un kokusunu seven ve İstanbul baharını özleyen biri olarak yukarıda önerilen Erguvan turunu yapmayı çok isterdim. Benim için bu bahar imkansız olsa da İstanbul'da yaşayan okuyucularım, siz yapabilirsiniz. 15-20 günlük ömrü olan erguvanlar yakında solacak, bir sonraki bahara kadar beklemeden gidin görün, keyfini çıkarın ve sonra da bana anlatın lütfen … İyi seyirler, iyi keyifler…
Kaynak
http://www.yagmurdergisi.com.tr/archives/konu/edebiyatimizda-erguvan
http://www.viralmecmua.com/istanbul-un-agaci-erguvan/haberdetay/500549/default.htm
http://www.hurriyet.com.tr/seyahat/20344230.asp
sadeceanneyim.blogspot.co.uk
sadeceanneyim@gmail.com Twitter/sadeceanneyim