İstanbul 2020

Kulağa hoş geliyor değil mi? Peki gerçekleşecek mi? Bu hayalin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini tahmin etmekten veya bunun için çaba sarfetmekten önce Türkiye’nin bu organizasyon için gerekli altyapı ve hazırlığını sorgulamamız daha doğru olur. Aslında hepsinden önce cevaplamamız gereken, “Türkiye bu organizasyonu yapmalı mıdır, yaparsa kazançlı çıkar mı?” sorusudur zannımca.


İslam ve Olimpiyat


Türkiye’nin bir Müslüman ülke olması sebebiyle öncelikle İslam ve olimpiyat ilişkisinin incelenmesinde fayda var. Doğum yeri Yunanistan olarak bilinen olimpiyatlar, Yunan kültürü ile birlikte pagan ve çok tanrılı bir kültürden beslenir.  Olimpiyatlardaki kullanılan bazı figürlerde de bu kültürün izleri görülebilir. Bu da tek tanrılı ve muhafazakar bir yapıya sahip İslam Kültürü açısından olimpiyatların kabullenilmesini zorlaştırmaktadır. İslam Dünyası da Islamic Solidarity Games (İslam Birliği Oyunları) ve benzeri spor organizasyonları ile alternatif geliştirmektedir. Bununla birlikte olimpiyatlar ve olimpiyat komitesi ile İslam dünyası arasında yakınlaşma da hızla artıyor. Londra 2012 bu noktada önemli bir kırılma noktası oldu. BBC’nin internet sitesinde bile olimpiyatlarla ilgili karşınıza çıkan ilk fotoğrafın bir İslam ülkesinin bayrağı olmasının tesadüf olmadığını düşünüyorum. Londra 2012’de
Tunuslu bayan halterci Ghada Hassine, ilk kez tayt ve başörtüsüyle podyuma çıkarak olimpiyatlar tarihine geçti. Suudi Arabistan bu seneki olimpiyatlarda ilk kez bir bayan atletle katıldı. İslam dünyasının olimpiyatlara ısınma süreci hızla ilerliyor. Bu ısınmada sıçrama taşı olması için tek bir adım kaldı:


Bir Müslüman Ev Sahibi


Bu konuda çalışma yapan Kasim Renderee çalışmasında aday olabilecek on şehir belirlemiş:
Doha, Kuveyt, Dubai, Kahire, Rabat, Tunus, Almatı, Kuala Lumpur, Bakü ve İstanbul. Bunların arasında favori olaraksa İstanbul’u tespit etmiş. Fakat en büyük engel olarak terörü göstermiş. Bu engel olimpiyatla ilgili her platformda Türkiye’nin önüne malesef çıkıyor. Bu konuda daha önce acı tecrübeler yaşayan olimpiyat komitesi artık daha sağlamcı çalışıyor. Times’a göre ise Türkiye’deki en büyük sıkıntı trafik ve halkın futboldan başka branşlara olan ilgisizliği. Trafiği bilmem ama olimpiyatlara ev sahibi olursa hemen her branşa bir ilginin oluşturulabileceğini düşünüyoum. Olimpiyatların uluslar arasılık ve kucaklayıcılık özelliğini, hep bahsedilen olimpiyat ruhunu diri tutmak için bir müslüman ülkede yapılması gereklidir.


İstanbul’da Olmalı Mı?


Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin olimpiyatlara talip ülkeler için koyduğu kriterler vardır: Devlet desteği, altyapı, spor sahaları, iyi planlanmış Olimpiyat köyü, çevresel şartlar ve etkiler, konaklama, ulaşım planı, güvenlik, geçmiş organizasyon tecrübeleri, finans, projenin genel sağlamlığı. Bu kriterleri yerine getirebileceğimizi düşünüyorsak “İstanbul olimpiyatları alabilir mi?” sorusunun cevabını hemen hemen vermiş oluruz. Fakat “almalı mı?” sorusunun cevabının vermek için bu kriterler yeterli olmaz. Çünkü olimpiyat komitesi organizasyonun güzelliğine bakar, ülke için getirisine değil. Bizler ilk önce fayda sağlayabileceğimize ve bunun için gerekli çalışmaları yapabileceğimize inanmalıyız. İşte bunun için ülkeler olimpiyatlara ev sahipliği yaparken belli amaçları vardır: Bunların başlıcaları olarak şehri yeniden markalandırmak, mevcut marka değeri ve/veya bilinirliğini artırmak, şehrin mimari yapılaşması ve yatırım alanları üzerinde köklü değişiklikler yapmak, ileriye dönük turizm yatırımı yapmak sayılabilir. Örneğin Londra hem yeniden markalama, hem de ileriye dönük turizm gelirini artırmayı hedeflemektedir ve bununla ilgili hedeflerinin somut rakamlarını dahi belirlemiştir. Bunlar planlanmazsa Yunanistan’da olduğu gibi spor kompleksleri ve stadyumlarda oyunlar sonrasında otlar çıkmaya başlar. Oluşan borçları ödemek için yıllarımızı vermek zorunda kalırız. Bu yüzden sonucunu iyi hesaplamamızda fayda var.


Tarihten bir ders: Kleopatra Sütunları


Tarihte bizim için hep bir ders vardır. 1801 yılında Mısır Hidivi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, eski Mısır’dan kalan harabeleri İngiliz ve Fransız üst düzey iki askerle birlikte gezerken Kleopatra Sütunları olarak bilinen kadim yekpare iki sütundan birisini İngiltere’ye, birisini de Fransa’ya hediye etmiştir. Osmanlı’dan bu denli pahalı ve önemli bir hediye almanın heyecanını yaşayan Fransız ve İngilizler, her biri 250 ton ağırlığındaki hediyelerini ülkelerine götürmek için çalışmalara başladılar. Sonuçta İngiltere sütunu taşıyamamakla birlikte yapılan harcamalarla ekonomisini büyük zarara uğratmıştır. Fransa’nınsa sütunu taşıması dört yılını almıştır ve yedi sene boyunca bütçe bu yüzden açık vermiştir.


Pazarlamasız olmaz


Ülkeler için olimpiyat, sadece bir spor organizasyonundan ibaret değildir. Ülkemizde hala değeri anlaşılamamış olan şehir ve ülke pazarlamasını bu organizasyonda projenin ortasına koyup organizasyon buna şekillendirilmelidir. Yoksa Amerikan filmlerinde evde verilmiş muhteşem bir partinin arkasından misafirleri uğurladıktan sonra dönüp evin haline bakan ev sahiplerinin pişmanlığını yaşayabiliriz. Bu pişmanlığı yaşamamak ve karşılığı alınamamış bir olimpiyat uğruna elimizde “Kleopatra Sütunu’yla” kalmamak için her açıdan iyi hazırlanmalıyız.


www.twitter.com/hhakanyildirim


Not:
Yazıda kısmen Kasim Randeree’nin International Journal of Islamic and Middle Eastern Finance and Management dergisinde yayınlanan Islam and the Olympics: seeking a host city in the Muslim World isimli makalesinden faydalanılmıştır.