İran ajanları ne diyor?



Bugünlerde çevremizin bir yangın yerine dönmesi ve yangının kıvılcımlarının bizim taraflara sıçraması önümüzdeki dönemde ülkemizin de bir satranç tahtasına dönüşme ihtimalini yükseltiyor. Taşların yerinden oynatılacağının bir işareti olarak algılayabileceğimiz bu gelişme, gündemin hep sıcak kalacağının da göstergesi. ABD'lisi, Rus'u, İranlı'sı, Suriyeli'si, İngilizi, İsrailli'si bizim buralarda bir yerlerde olacak. Böyle olunca da siyasetten, medyaya, akademik alandan sokaklara kadar yayılan istihbari sızmalar söz konusu olacak. Tam anlamıyla diken üzerindeyiz. Önümüz kış.

20. yüzyılda iki ayrı dünya savaşına şahit olunan dünya siyasetinin en etkili aktörleri istihbarat servisleri. Soğuk savaş boyunca ve sonrasında ortaya çıkan etnik, ideolojik, dinsel bir çok farklı akımın uluslararası düzenin kurgulanmasında araç haline getirilmesinden, yeni sınırların çizilmesinden, siyasi baskı ve katliamlardan sorumlu kurumlar onlar. Savaşsız da milyonların can verebileceğinin en güçlü kanıtlarını ortaya koymayı başarabilmiş bir soğukkanlılığa sahipler. İstihbaratçılarla baş edebilmenin tek yolu en az onlar kadar güçlü karşı istihbarat yollarını kurgulayabilme gücü.

Türkiye uzun yıllardan beri muhatap olduğu için istihbarat oyunlarına uzak bir ülke değil. Aksine onyıllardır bu satranç tahtasının zaman zaman fazlasıyla aktive olduğunun farkında. Lakin bunlara karşı koyacak bir kurumsal ve sosyal hazırlıktan yoksun. Ülkemizde tecrübe ettiklerimiz gösteriyor ki, her türlü provokasyon için kolayca zemin hazırlanabiliyor, toplumun reaksiyonları yönlendiriliyor, yalanlar gerçekmişcesine kabul görüyor. Bu açıdan oldukça verimli bir toprak olduğumuzu söyleyebiliriz, maalesef.

İstihbarat belki de ilk başlangıcından bu yana haber toplamakla sınırlı bir faaliyet değil. Bir yandan bilgi toplanırken diğer yandan da bazı bilgiler üretiliyor, yayılıyor, yönlendiriliyor. Bu bakımdan gizli bir faaliyet ve dünyanın her yerinde de işleyiş mekanizmaları sorgulanıyor. Uluslararası meşruiyet ve yasallık sınırlarının dışarısına taşan bir güce ve faaliyet alanına sahip olmaları kabul edilemez bulunuyor. Türkiye'de de yakın dönemde yapılan MİT tartışmalarının özü de bu. Sınırları nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Dün İranlı ajanlarla PKK'lıların ve korucuların yaptığı görüşmenin medyaya yansıması da bazı açık ve kapalı içeriklere sahip. Bu görüşme nasıl ve kim tarafından medyaya sızdırıldı bilinmiyor ama 'neden sızdırıldı' sorusu oldukça önemli. İhtimalleri sıralayalım.


1-
Amaç Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri tamamen kopartacak bir durum yaratmak olabilir. MİT, Mossad, CIA ya da bir başka servis bu görüntüleri ele geçirerek, hala İran ile güvenli bir ilişki tesis etmeye çalışan siyaset anlayışlarını durdurmaya çalışıyor olabilir. İsrail'in İran'ı vurmaya niyetlendiği söylenen bu günlerde, muhtemelen Türkiye'nin tavrının netleşmesi isteniyordur. Bu yolla PKK ve PEJAK'ın varlığı dolayısıyla aynı çizgide olduğunu sandığımız Kürt politikasının nasıl ayrıştığı ya da  İran'ın terörizme nasıl destek verdiği gibi konular ön plana çıkarılıyordur.


2-
Görüşmenin içinde bahsedilen konular önemli olabilir. MİT, PKK'lıların sözlerinin örgütün ne kadar zayıf durumda olduğunu göstermek için bilinmesini istiyorsa, PKK'lı kızların sözlerinin duyulmasını sağlamaya çalışmıştır. Üstelik bu yolla 'bizden gizli istihbaratçılık yapamazsınız,her şeyi biliyoruz' mesajı da verilmiştir.


3-
Korucu ile İran ajanı arasındaki konuşma, koruculuk müessesinin sorgulanmasını hedefliyor olabilir. Savaş ortamında karşı tarafa bilgi aktaran, kendi elimizle silahlandırdığımız birilerinin varlığı, koruculuğu vatana ihanet içinde olan bir müessese olarak konumlandırabilir.


4-
Bundan sonra istihbarat ve istihbaratçılara dair konuların daha fazla tartışılması mümkündür. Buradan hareketle MİT üzerindeki tartışmanın ya büyümesi ya da tamamen kapatılması beklenebilir. Rüzgarın nereden eseceği, görüntüleri kimin servis ettiğine bağlı olacaktır.

(Akşam gazetesinden alınmıştır)