"Sykes-Picot Antlaşması tarihin çöplüğüne" demiştik, aslında Arap Baharı'nın ardından Türkiye'yi kapsayan bölgenin nasıl şekilleneceğine dair öngörülerden yalnızca bir sonuç maddesini ifade etmiştik.
Suriye ile birlikte ortaya çıkan Irak sorunu bir sürpriz değil, sürecin kaçınılmaz olarak dayattığı bir gelişmedir. Günlük siyasi çekişmelerin dışına çıkıp, Irak'ta olup bitene bakalım. Bağdat'ın, Musul'un, Basra'nın kara günleri
Kanuni Sultan Süleyman'ın, 11 Haziran 1534'te "Irakeyn" seferi ile hem Arap Irak'ı (Bağdat) hem de Acem Irak'ı (Hamedân) fethedildi. Sonra... Her birinin ayrı bir hikâyesi var, özgeçmişleri tarih kitaplarında. 1. Dünya Savaşı öncesi Bağdat, Musul ve Basra birer Osmanlı vilayeti... Osmanlı'nın Basra'da, Musul'da ve Bağdat'ta valiliğini yapmış Süleyman Nazif, İstanbul'un işgalinde yayınlanan meşhur "Kara bir gün" makalesinin de yazarıdır malûm. Kara günler geçiren Osmanlı hissiyatını ifade eder. Bağdat'ın, Musul'un, Basra'nın kara günleri, İstanbul'un kara gününden önce...
Suni devlet
Sykes-Picot hattında Fransa ve İngiltere aklıyla, Osmanlı'nın Basra, Musul ve Bağdat vilayetlerinden bir "suni devlet" üretildi, adı Irak oldu. Savaşın galiplerinden İngilizler'e hizmetinden dolayı Şerif Hüseyin'in çocuklarından Faysal, "suni devletin" başına kral tayin edildi. Suni devlet, tanımından anlaşılacağı üzere kurulduğu günden beri tabii dayanaklardan mahrumdu. Dışarının zorlaması ve içeride baskıyla "gayritabiî" halde yaşatıldı. Arap ulusçuluğunun teorisyeni Sati el Husri Irak'a getirildi. Sünni Araplar'ın ordusunda asker olmayı reddeden Şiiler ile Sünniler arasında bir entegrasyon süreci başladı. Sonunda 1930'da Irak bağımsız bir devlet olmak için İngiltere ile 25 yıllık anlaşma imzaladı, 1932 yılında Milletler Cemiyeti'ne bağımsız devlet olarak kabul edildi. 1933'te Kral Faysal öldü, dinsel ve etnik çatışmalar yeniden Irak'ı esir aldı. Kısa keselim, darbeler darbeler... Sadabat Paktı, Bağdat Paktı filan derken "suni devlet" sonunda 1963'te Baas'a, ardından Saddam'a kaldı. Baas, bu baskıcı devlet nizamı sonunda Halepçe katliamının da faili oldu.
Gayritabiî olan için sonun başlangıcı
Devrim yapmış İran'ın karşısına Batılı güçler kendileri çıkmak yerine Irak'ı çıkarttılar, suni olan ile tabii olanın savaşını seyretti dünya. Dünyanın beklediği olmadı, savaş Irak'a İran'dan daha pahalıya patladı. Körfez Savaşı ise ikinci merhale. Kendi hava sahasından uçak geçiremeyen bir ülkeye tanık olduk. 2. Körfez Savaşı ise suni devleti fiilen sona erdirdi, ortaya bir ucube çıkardı. Bu ucube karşısında cumhuriyet hükümetlerinin resmi politikası "Irak'ın toprak bütünlüğü" diye formüle edildi. Ta o günlerden kalma bir alışkanlığımızdır "Irak'ın toprak bütünlüğü." Ancak, tarih cereyan ederken hükümet politikaları da değişmek zorunda kalır. Tarih yeniden şekillenirken, cumhuriyet dış politikası "Irak'ın toprak bütünlüğü" esasında çakılı kalamaz.
Mezhep siyaseti
Bugün bakıldığında hâlâ Basra Irak içinde görünüyorsa, bunun sebebi Maliki'nin Şii kimliği ve merkezi hükümetteki Şii etkisi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan mezhep siyaseti yapmamakta, Irak Başbakanı ise mezhep temelli siyaset üretmekte. Türkiye'nin Sünnilik üzerinden siyaset yapma ihtiyacı da geleneği de yok fakat Maliki'nin Şiilik üzerinden siyaset üretmesi, iktidarının devamı için bir ihtiyaç. Maliki, Şii kimliği üzerinden siyaset üretmediğinde, "de facto" olan, "de jure" olur, yani Basra artık Irak bütünlüğü içerisinde kalmaz. Daha doğru ifadeyle, Irak bütünlüğü içinden çıktığı aşikâr olan Basra, bunu ilanda gecikmez.
Gelinen noktada, henüz Basra'nın İran'ın olup olmadığı meçhul ama artık Irak'ın bir parçası değil. Aynı şekilde henüz Musul'un Türkiye'nin bir parçası olup olmadığı da belli değil ama artık o da Irak'ın bir parçası değil, hatta o kadar değil ki konjonktüre uygun bulunmuş adı Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi. Suni olan sona ermiştir, kavga Irak diye adlandırılan 3 Osmanlı vilayetinden sonuncusunun, yani Bağdat'ın akıbetinin ne olacağına dairdir. Haşimi ve Barzani etrafındaki gelişmeler de Bağdat'ın akıbetinin ne olacağından bağımsız değildir.
(Bugün gazetesinden alınmıştır)