BAZILARINA göre, 28 Şubat kararları, askerlerin baskısıyla da olsa, anayasal bir kurum olan MGK’da alındı, hükümet kararı olarak uygulandı, bunun neresi suç?!.
Öbür bazılarına göre ise Genelkurmay brifinglerini ayakta alkışlan yargıçları, uygulayan bürokratları, destekleyen gazetecileri ve işadamlarını bile yargılamak lazım!
Bunun hangisi doğru?
Siyasi tavrımıza göre bu iki zıt görüşten birini sempatik bulabiliriz.
Fakat mesele hukukidir ve hukuk ölçüsüyle bakmak gerekir. Hukuken bu iki uç görüş de yanlıştır.
Yargının görevi de siyasi bir görüşü değil, hukuku uygulamaktır.
28 Şubat, eski Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre soruşturuluyor. Darbeye teşebbüs edilmiş veya meşru iktidarın yetkilerini kullanmasına zorla engel olunmuş mudur, bu araştırılıyor. Bu suçun oluşması için “cebren”, yani zor kullanılarak yapılmış olması lazımdır. Bu konuda yeni TCK daha açıktır, “cebir ve şiddet” kullanılarak hükümetin “tehdit” edilmiş olması gerekir suçun oluşması için.
Bunun MGK’da veya başka yerlerde yapılması fark etmez.
Benim İlker Başbuğ hakkındaki iddianameyi eleştirmemin sebebi, Başbuğ’un hükümete karşı hiçbir “tehdit” eyleminin bulunmamasıydı.
28 Şubat soruşturmasının ise konusu şudur: Generaller MGK’da sadece görüş bildirip temennilerde mi bulunmuştur? Yoksa “darbe” yapılacağı yolunda bir korku yaratarak hükümeti belirli kararları almaya mı zorlamışlardır? Bu korkuyu, bu tehdidi güçlendirmek için siyaset dünyasında ve toplumda organize faaliyetler yapmışlar mıdır? Hükümeti çekilmek zorunda bırakmışlar mıdır?
Savcılar bunları araştırıyorlar. Bu soruşturma için hukuken yeterli “şüphe” sebeplerinin mevcut olduğu açıktır. Suçun gerçekleşip gerçekleşmediğine yargı karar verecektir.
28 Şubatçı askerler gibi, yargıçlar, gazeteciler, bürokratlar, STK’lar da yargılansın mı?
HSYK Başkan Vekili Ahmet Hamsici ile 1. Daire Başkanı İbrahim Okur’un HSYK’nın yetkisinde olan disiplin konularında “Dönemin yargıçları hakkında soruşturma yok” diye açıklama yapmaları çok isabetli olmuştur. Hukuki bir gerçeği kamuoyuna duyurdular.
Evvela Genelkurmay brifingine katılan yargıçlar hakkında disiplin yönünden eski HSYK’nın takipsizlik kararı vardır.
Daha önemlisi zamanaşımıdır. “Darbeye teşebbüs edenler” hakkında eski TCK’daki dava zamanaşımı 20 yıldır, dolmamıştır, bu sebeple askerler hakkında soruşturma yapılıyor. Fakat bu suça “fer’an iştirak”, yani genel tavırlarla değil, belirli eylemleri yaparak “yardım” edenler hakkındaki dava zamanaşımı ise 10 yıldır! Ve dolmuştur!
Demek ki, siviller hakkında akla gelebilecek “yardım” suçlaması zamanaşımına uğramıştır!
Hukuku yok sayarak, genelkurmay brifingine katılan ve alkışlayan hakimleri, 28 Şubat’ta aynı yönde karar vermiş bulunan çok sayıdaki yargı mensuplarını, 28 Şubat’ı uygulayan kamu görevlilerini, destekleyen gazetecileri, işadamlarını, STK’ları toplayıp stadyumlara mı dolduracağız? Faşist rejimlerde olduğu gibi?!
Hayır! 28 Şubat’ın hukuk tanımazlığına, zulümlerine karşı evrensel hukuku savunmuş olanlar, bugün evrensel hukuku göz ardı edemezler.
Günümüzde “cadı avı” isteyenler, eleştiriyi hak eden siyasi ve etik “kusur”la, cezai “suç” kavramı arasındaki hayati derecede önemli farka dikkat etmelidirler. Eleştirilen her tavır hukuken de suç olsaydı kim suçsuz kalırdı, bir düşünün.
(Hürriyet)