İnsan hayatı nedir ki?


   Örneğin; apartmanlarda yaşanan sıkıntılar...
   Üst kattaki komşunun tuvaletinden akan pis atıklar, alt kattaki adamın evine giriyor, ama bu soruna çözüm getirebilecek bir makam bulunamıyor...
   Belediye “mahkemeye verelim” diyor...
   Çevre Bakanlığı, şikayetçi vatandaşı İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanlığı’na gönderiyor...
   İçişleri de yasal eksikliklerden söz ederek, vatandaşa örtülü mesaj veriyor:
   Başına geleni çekeceksin...
   Vatandaş, başına lağım suyu aksa da bunu önleyebilecek bir makam bulamıyor...
   Neden mi?..
   Apartman yasasına ihtiyaç var da ondan...
   Bir basit örnek daha verelim...
   Çok kez yazıldı ve uyarılar yapıldı...
   Çevre kirliliğinden yakınıyoruz ya...
   Adamın biri, Girne Turizm Limanı’na gider ve yolun ortasına bir kamyon dolusu çöp bırakırsa bunun cezası sadece 50 TL’dir...
   İsterse insan dışkısı da bırakabilir...
   Peki bu ülkeyi yönettiği iddiasında bulunanlar, bu kadar basit sorunları dahi ortadan kaldıramıyorlarsa, büyük işlerle nasıl baş edecekler?..
   Ya da insan hayatını ilgilendiren konularda nasıl önlem alacaklar?..
   İnsan hayatı denince akla öncelikle trafik kazaları gelir...
   Trafik kazalarının artmasındaki nedenleri hepimiz biliyoruz...
   -Dikkatsizlik ve sürat...
   -Yolların bozukluğu, trafik ikaz işaretlerinin yetersizliği...
   -Birçok aracın kullanılamaz durumda olması...
   -Acemi sürücülerin yollarda boy göstermesi...
   -Kırmızı ışıkta durulmaması...
   Yukarıda sıraladığım 5 sorunun temelinde yönetim ciddiyetsizliği ve yasal yetersizlikler vardır...
   Bu ülkede ehliyet almaktan tutun, hurda araç kullanmaya kadar yaşanan tüm sorunlar, ülke yönettiğini sananların ciddiyetsizliklerinden, bilgi, görgü ve yetenek eksikliklerinden kaynaklanıyor...
   Kuzey Kıbrıs’ta trafik soldan mı ilerliyor?..
   Öyleyse; şoför okulları sol direksiyonlu araba kullanarak nasıl eğitim verebiliyor?..
   Birileri çıkıp, bunun izahını yapmak zorundadır...
   Şoför okulu; ehliyet almak isteyen bir acemiye sol direksiyonlu araç ile nerelerde araç geçebileceğini, karşıdan gelen aracı nasıl kontrol edeceğini anlatabilir mi?..
   Elbette anlatamaz...
   Öyleyse; sol direksiyonlu araç kullanarak eğitim gören bir adam, trafiğin soldan seyrettiği bir ülkede nasıl ehliyet alabilir?..
   Parayı oynatarak mı, torpille mi?..
   Neticede bir şekilde alabiliyor...
   Kuşkusuz sağ direksiyonda eğitim görenlerin önemli bir kısmı da yeterli seviyeye ulaşmadan ehliyet alabiliyor...
   İşte ilk sorun burada başlıyor...
   Adam torpil veya para zoru ile ehliyet alabiliyorsa, kırmızı ışıkta durmaması veya başkalarının hayatını dikkate almadan sürüş yapması normal değil midir?..
   Kırmızı ışıkta durmamak nasıl bir kültürdür?..
   Bilmeyen mi var?..
   Yine torpilin, paranın ve denetimsiz düzenin yarattığı ‘çıkarcılık’ anlayışının bir sonucu değil mi?..
   Adam kırmızı ışıkta durmuyorsa, birgün mutlaka kaza yapmaz mı?..
   Bir başka örnek...
   Lastikleri aşınmış aracını 3 yılda bir muayeneye götüren veya hiç götürmeyen bir adam, yolda seyrederken, ani bir durum karşısında emniyetli bir şekilde durabilir mi?..
   Elbette duramaz...
   Ya gider başka araca çarpar, ya da takla atar...
   Taklanın sonu, ya Tahtalıköy’dür, ya da hastane...
   Ve bir başka önemli sorun...
   Lefkoşa-Gazimağusa anayolunu örnek verelim...
   Yol ortasına konan New Jersey korkuluklarını öyle bir övgüyle anlatıyorlar ki...
   Betondan imal edilmiş, top geçirmez bir kale gibi...
   Ama bunların üzerinde sürücüleri uyaran, ışık veren birşey yok...
   Hele yağışlı havalarda büyük bir tehlikenin sözkonusu olduğunu, her Allah’ın günü Gazimağusa’ya gidip, gelen bakanlar görmüyor mu?..
   Bir başka örnek...
   Girne’ye girerken, ilk çemberden Alsancak-Lapta yoluna dönüyorsunuz...
   Yeni yol yapıp, törenle hizmete açtılar...
   Fakat bu yolun trafik ikaz çizgilerini unuttular...
   Kim soldan, kim sağdan gidecek belli değil...
   Başka örnek mi istiyorsunuz?..
   Lefkoşa’da, Altınbaş Petrol’ün karşısından Devpa yoluna giriyorsunuz...
   Yolun üzerinde, Metropol’e dönebileceğiniz kavşakta yeni trafik direkleri var...
   Direkleri koydular ama aylardır üzerinde lamba yok...
   Burada hemen hergün kaza yapıldığı halde, hiç kimse kılını oynatmıyor...
   Lefkoşa’nın sorunu sadece bu değildir...
   Sağlam yolu kalmadı başkentin...
   Her taraf çukurlarla kaplandı...
   Peki; bir yağmurda çökecek kadar basit yol yapan ve ihale bedelini cebe indirenlere kim hesap soracak?..
   Yazık değil mi milli servete?..
   Yazık değil mi bu halka?..

(Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)