İnkar yasasının farklı boyutları

2015\'e kadar giderek daha sık yüzleşeceğimiz bu konunun stratejik bir planlama çerçevesinde ele alınmasında fayda bulunuyor. Önümüzde zorlu bir dönem var ve dezavantajlarımız kadar avantajlarımızın da farkına varmalıyız. Özetleyelim.

1- Konunun ifade özgürlüğü temelinde tartışılıyor olması bizim için bir avantaj zira bu noktada evrensel değerlerle ve temel insan haklarıyla ilgili başka bir soruna işaret ediyor. Soykırım meselesi bazında tartışmak ise yaklaşık yüzyıldır ihmal ettiğimiz ve oldukça geriden geldiğimiz bir yarışı kazanmaya çalışmamız anlamını taşıyordu. Dünya çapında oluşturulmuş yaygın kanaatin dışında konuşan tüm entelektüellere yönelik ağır baskılar söz konusuydu. Bu yüzden Türkiye\'nin tezlerine destek vermek isteyenlerin dahi sesleri pek fazla çıkamıyordu. Şunu unutmamak gerekir ki, \'soykırım\' insanlık tarihinin en utanç verici suçu olarak tanımlanmakta ve üzerinden yıllar geçse de zamanaşımına uğramamaktadır. (BM Genel Kurulu, 26 Kasım 1968 tarihinde aldığı 2391 (XXIII) sayılı kararının I(b) maddesinde, soykırım suçunun zamanaşımına uğramayacağı belirtilmiştir.) Düşünceyi ifade hürriyeti ise Aristo\'dan bu yana var olan temel bir prensibin, insan olmanın gereğidir. Zira insan düşünen bir varlıktır. Bu düşüncelerin ifade edilme özgürlüğü ise Fransız filozofları Descartes, Montesquieu ve Voltaire ile simgeleşmiştir. BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi\'nin 19. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi\'nin 10. maddelerinde ifade hürriyetini tanımlamaktadır. Bugün gelinen noktada konu artık ikinci ilkenin çerçevesine oturmuştur ki, bu Türkiye için olumlu bir durumdur. Yanımızda daha fazla destek bulacağımız kesindir.

2- Yasa tasarısının Senato\'dan da onaylanması yasama prosedüründe önemli bir aşamadır. Lakin konunun bir de Anayasa Mahkemesi boyutu vardır ki, zaten Meclis Anayasa Komisyonu tasarı daha henüz onaylanmadan, açık seçik Fransız anayasasına aykırılık olduğunu tespit etmiştir. Fransa\'da yasa konusundaki muhalefet de esas olarak hukukçulardan gelmektedir. Kaldı ki bu yasanın bir de yürütme boyutu vardır ve oradaki sorunlar uygulanabilirlik önünde ciddi bir engel teşkil etmektedir. Binlerce insandan oluşan ve soykırım olmamıştır pankartı taşıyan gruplara, siyasetçilere, akademisyenlere bu yasanı nasıl uygulanacağı henüz belirlenmemiştir. Ayrıca resimle, müzikle, edebiyatla inkar da söz konusu olabilir. Böyle bir durumda sanatsal ifadenin de kısıtlanması gerekecektir. Türk vatandaşlarının, Türk diasporasının yasanın uygulanabilirliğini kırmak için organize olmaları da beklenebilir.

3- Soykırım konusunun devletler bazında tanınırlığı çok önemli olmamakla birlikte uluslararası hukuk kurumları tarafından tanınması önemli bir sorundur. Fransa\'daki inkar yasasının uluslararası hukuk kurumlarına götürülmesi mümkündür. Ancak karar politik ağırlıkla da şekilleneceğinden, tam tersi sonuçlar çıkması ve Türkiye\'nin soykırımcı olarak ilk defa tanınması mümkündür. Bu bakımdan çok dikkatli davranılması şarttır. Bu, Türkiye\'yi uluslararası kurumlara çekmek için bir tuzak olabilir.
4- Sarkozy\'nin Ermeni konusundaki yaklaşımı sadece oy hesabından ya da soykırımcı olarak tanımladığı bir devleti mahkum ettirmekten daha fazla bir şey gibi görünüyor. Başbakan Erdoğan ile kişisel bir çekişme içerisinde olduğu intibaını veren vücut dili ve söylemleri dikkate alındığında, bir yandan Türkiye\'yi Avrupa\'dan psikolojik olarak kopartmak, diğer yandan Türkiye\'yi sert tepkilere zorlayıp Fransızların anti Türk tutumlarını pekiştirmek adına her yöntemi denediği görülebilir. Onun istediği sonuçları yaratmamak için Fransız kamuoyunu karşıya almadan Fransız hükümetine karşı her türlü tepkiyi göstermek mubahtır.