Kapalı yollara inadına gitmek de ne diye? Bu kadar mı acizdir yürek, bu kadar mı aç? Bazen adımlar geri gitmek istese de, beyin ayak diretse de kalmamak için, yürek aldırmaz ve oturur dizi dibine acının.
Bilir ki insan, beklediği olmayacaktır, sahtedir verilen her söz ama, yine de bekler, kanar ve inanır, korkularına cesurca sırt dönerek. Kangren olan duygulara boş kürekler çeker, görünmez ufuklara dalar ve vuslata ermek için nafile arzular duyar. Kor bir yangın çukuruna düşer yüreği ve közlenmiş gözleriyle göremez gerçeği.
Dünyadan bi haber kulak açar tüm imkansızlara, yaşamın susuzluğuna kupkuru direnir ve solukları kesilir ummanlarda. Anlamsızdır kalabalıklar ve kaçar kendinden, her defasında dönüşlere kurban olsada. Can damarlarına düğümlenmiş başrolleri oynayarak bir sessizlik sahnesinde, boş koltuklardan gelen alkışlara eğilir ve karanlığa gömülürcesine kaybolur perdenin arkasından.
Ne varlığını bilir ne yokluğunu, âma kesilir kendi simasına ve görünmezlik mührü vurur aynalara. Karma karışıktır duyguları, ne kimi sevdiğini bilir, ne de kimden kaçtığını. Ne kimin sevdiğini bilir, ne de kimin kaçtığını. Döner durur girdaplarda, medcezirlere kapılır, saatli bir bomba gibi çarpan, yüreğinin infilakına adım adım yaklaşır.
Beyin ve kalbin, en kanamalı çatışmalarına yenik düşer aciz bedeni. Umut’tan yapılmış şeffat koltuk değneklerine tutunur, süründüğü yerden kalkmaya çalışsa da, yürek zeminleri kaygandır ve kalkamaz tüm çarelere.
Bakışlarıyla yakalamak ister her bir medeti acımasız ruhlarda, dar ağacına dikilmiş bir idam ipi sunulur duygularına ve tarifi imkansız hayallere dalar gelmeyecek yarınlarda, fakat kapkaranlıktır. Bu defa en güzel düşler, çocukluğuna götürür gözlerini, bir film şeridi gibi sahte değil de, filmin ta kendisiymişcesine, heyecan ve hüzün yolculuğuna kaptırır kendini. Her gördüğü çocukluk hatırasına el uzatır imdadınca, uzattıkça umutlarını, uzaklaşır her bir kavuşma aslında ve sürekli bir kovalamaca yorgunluğu duyar yürek sızısında.
Kendisini düşler içinde kaybeder bir anda, aslında hiç bulunmak istemez bir daha ve alabildiğince kaçar seraplarına. Kayıp ilan panolarında görür kaybettiği yüzünü ve siyaha boyar gönül gözünü. Bir ışık görür ağlayan sisler ardında, cazibesine kapılıp ermek ister koşarcasına. Sonunda varsa da ışığın ardına, uyanır yeniden yarınlarına ve boğulur kanayan gözyaşlarına.
Duyguları yeniktir savaş meydanlarına, gücünü bırakmıştır güç katan dostlarına ve dostluğa yenilmiştir darmadağın olmuşcasına. Tüm sevgileri yara almıştır, aşk, dost ve arkadaş darbelerinden. En çok da dost acıtmıştır canını, bir ondan beklemezken idamını... Tek kaybetmediği iyilik, tek inancı sevmek ve en büyük kaybı yakınlık olmuştur.
Yine de sever, yine de bekler ve sukuta bürünür çığlık atarcasına yüreğinden, kimsecikler anlamasa da. Yalnızlığa gömülür ve uzaktan izler, cansız bir bedene tekamül eden kalabalıkları. Uçurumun kenarında ki ince bir ipin üzerinde, gezintiye çıkar umutlarıyla ve görenleri dehşete sokacak kadar keser soluklarını. Dondurur zamanı kaybetmek istemezcesine ve güvendiği dağların, elinden tutacağı vakti bekler.
Sadece sever, sadece güvenir ve sadece bekler inadına... Gelmeyecek olsa da yitirdikleri...