İmralı tutanakları: Ben nasıl okuyorum!
Başbakan adına “sahibinin sesi”ni oynayan Yalçın Akdoğan istediği kadar tutanakları yok sayarak milleti körebe oynamaya davet etsin, Ekrem Dumanlı istediği kadar “derin MİT” jargonu uydursun, tutanaklar ortada ve Apo içindekileri reddedene dek, söylediklerinin ne kadar gerçekleri yansıttığına aldırmaksızın, sözlerin kendisine ait olduğunu kabul etmek zorundayız.
Söylediği bazı sözler o kadar ilginç ki, bu hafta “Pazar yazıları”mı meşrebinden koparıp, maalesef bu konuya ayırmak zorunda kaldım.
Tabii ki, tutanakları kimin sızdırdığı önemli. Ama iddia ediyorum bu konu tıpkı Oslo sızdırması, tıpkı Başbakan’ın ofisinin dinlenmesi gibi muallakta kalacak ve cevabı hiç öğrenemeyeceğiz. Gördüğümüz odur ki T.C. kevgir gibi bir devlettir!
***
Ben bu yazıda “tutanakları kim sızdırdı” spekülasyonu yapmak yerine, somut olarak Apo’nun sözlerinden çıkardığım anlamları açıklayacağım:
1) Apo 14 yıllık tecridin ardından Türkiye’de son yıllarda olup biten her şeyi kendisinin belirlediği/engel olduğu zehabına kendisini iyice kaptırmış.
2) Değil bir kedisi, düne dek TV’si bile olmayan tecritteki Apo’nun sahip olduğu bazı “gerçek bilgiler” ise görünmez yollarla dışarından sürekli beslendiğini açıkça gösteriyor.
***
3) Apo (daha önce de yazdığım gibi müzakerlerde eşitlik prensibi açısından muhatabının da adını kısaltıyorum) RTE’yi MİT soruşturması sonrası darbeden kurtardığını beyan ederek kendisini onun üstünde bir hiyerarşiye yerleştiriyor.
4) Bir punduna getirip Başkanlık sistemine RTE’yi aday göstererek kendisine “sen neyin peşindesin, farkındayım” mesajı veriyor, ancak Başkanlık sisteminin nasıl olması gerektiğini detaylı anlatarak “ipler benim elimde!” deyiveriyor.
5) Geçen hafta “demokratik özerkliğin” yerine geçeceğini ilan ettiğim “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” hakkında Türkiye’nin Şart’ın 12. Maddesi çerçevesinde koyduğu çekinceleri kaldırması ile tatmin olacağını söyleyerek “al gülüm/ver gülüm” pazarlığının diğer ucunu gösteriyor: “Merkezde başkanlık/yerelde özerklik!”
6) Birdenbire vatandaşlık tarifini yazdırmaya başlıyor ve “özgür iradesiyle Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlılığını ifade eden her birey Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır”, diye buyuruyor. Belli ki dersini bu konuda tam çalışmamış. Türkiye Cumhuriyeti Medeni Kanunu’nun 11. maddesine göre en azından bugüne dek kendisine “Türk” denilen kişiler ancak 18 yaşında “reşit olurlar” ve özgür iradeye kavuşurlar. Tavuğa bile tavuk olmadan önce “piliç” ve sonra “yarka” dendiğine göre “özgür iradelerine” kavuşmadan önceki safhalarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ne denecek? Örneğin: “Türkiye Cumhuriyeti yarkaları” uygun düşer mi?
7) Apo, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı koyacak yer bulamıyor. Onu kayıtsız şartsız seviyor.
***
8) Bence Apo’nun bu tutanaklarla RTE’ye yolladığı en önemli mesaj şudur: “Ya ben, Ya Cemaat!”
RTE’yi en çok zorlayacak konu budur!
2002’den beri ne kadar sevmese de Cemaat ile ittifak yapan RTE, Emniyet ve Adalet sistemini Cemaat’e kaptırdığı zehabı ile son zamanlarda bir kaçış yolu arıyor. Çelişki “MİT krizi ile” ayyuka çıktı. Zaten, Apo’ya göre Fidan’ın kellesi (Cemaat tarafından) alınsaymış RTE’nin kellesi ardından alınacakmış, kendisi engel olmuş!
9) Apo çok açık bir şekilde Cemaaat’i Florida ve sonra Utah ile ilişkilendirerek, bazılarının açıkça telafuz etmediği halde şüphe ile karşıladığı “Cemaat-CIA” ilişkisine açıkça parmak basıyor. Yine genel kabul görmüş Emre Uslu ve Mehmet Baransu’nun “gazetecilik dışı görevleri” hakkında açık tavır koyuyor. Nedense Kürtlerin hiç sevmediği (Kürt) Mehmet Metiner’i aşağılamak ihtiyacı duyuyor.
10) Apo’nun bu iddialarının gerçek olup olmadığı tartışma götürür. Kendimi tekrar ediyorum, burada esas olan RTE’nin muhatap aldığı Apo’nun ne düşündüğüdür, gerçeklerin ne olduğu değil!
İşte bu noktada Apo, RTE’yi çok zor durumda bırakıyor. RTE ya “terbiyesiz Apo! Sen benim dostlarıma hangi hadle ithamda bulunuyorsun!” diyecek ve “müzakereler” başlamadan bitecek ya da şu ana dek yaptığı gibi sessiz kalarak “yeni müttefikim Apo istediği hakkında istediğini söylemekte serbesttir!”, tavrını sürdürecek. Akdoğan Efendi’nin tutanaklar hakkındaki “keenlemyekün” fetvası bu yol ayrımını ortadan kaldırmaz.
Eğer, Cemaat de benim tanıdığım Cemaat ise, haklı olarak, bu ithama RTE’nin tepkisizliğini hazmetmez!
***
Velhasıl kelam; bugüne dek yalanlanmayan tutanakların ifşa edilmiş olması RTE’yi köşeye fena sıkıştırmıştır.
Ben tutanakları böyle okuyorum!
(Yurt Gazetesinden alınmıştır)