Sene sonunun yaklaştığı bu günlerin en güzel tarafı finans sektörünün bilanço hazırlığı heyecanıdır. Yıl sonunda hesapları kapatırken hem yıl içindeki gelişmeler görülebilir hem de geçen yıldan bu yıla meydana gelen değişimler ölçülebilir. Ayni heyecan hükümetlerin bütçe planları için ve devletin yıllık stratejileri için de geçerlidir. İşin parasal yönü bir kenara bırakılıp siyasal yönünden değerlendirilecek olursa, Kıbrıs için bu yılki ölçü; adanın iki bölgesindeki siyasi tanımları yapılmış kurumsal yapıların kurucu devlet olarak yer almaya çalıştıkları yeni federal sistem için ne kadar çalıştıklarıdır.
Kıbrıs Türk tarafı geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yılda tüm gayretini ortaya koyarak yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ı oluşturabilmek için çalışmıştır. Muhtelif çevreler çeşitli zamanlarda; anlaşma olmaması için gayret ediliyor, bu öneriler sonuç getirmez, görüşmelerde yapıcı tutum gösterilmiyor ve diğerleri gibi olumsuz eleştirilerde bulunsa da Kıbrıs Türk tarafı son ana kadar gayretlerini sürdürmüştür. Hatta sırf görüşmeler kopmasın ve bir sonuca ulaşılabilsin diye masanın karşı tarafından yapılan ciddiyetten uzak ve nezaket dışı davranışlara bile tahammül göstermiştir.
Kıbrıs Rum tarafının neler yaptığını herkes biliyor. Bu yılki hesaplarını inceleyip bilançolarına bakıldığında siyasi başarı mı görülüyor yoksa siyasi iflas mı diye sorulduğunda, en basit tanım ile siyasi iflas denebilir. Geçtiğimiz yılın büyük bir bölümünü çeşitli oyunlar ve bahaneler ile geçiştirmeyi başardılar. Bu yıl yayınlanan ortak deklerasyondan sonra devamlı olumsuz tutum sergileyerek görüşmelerden nasıl kaçabileceklerinin hesabını yaptılar. BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Danışmanı Alexander Downer’i adadan gönderebilmek için çok gayret sarfettiler. Sonrasında bu göreve atanan Espen Barth Eide ile devamlı çatışma içerisindeler.
Son dönemlerde hatta özellikle geçtiğimiz ay içerisinde uluslararası basında son kırk yılda pek okumaya alışmadığımız mahiyette makaleler, araştırmalar yayınlanmaya başladı. Genelinde bahsedilen Kıbrıs Rum tarafının müzakere masasından ayrılıp görüşmeleri askıya aldığını açıklaması ile ve buna ilave olarak hidro karbon konusunu Kıbrıslı Türkler ile çözümden sonra görüşeceğini kesin bir dille ifade etmesinin büyük talihsizlik olduğu yönünde.
Ortaya çıkan ortak görüş bugünden sonra Kıbrıs Rum tarafının masaya döndüğü takdirde bıraktığı masayı bulamayacağı. Doğrudur köprünün altından çok sular geçmiş olacak. Bugüne kadar masada olmayan hidro karbon konusunu artık müzakerelerin merkezine oturmuştur. Hatta yönetim ve güç paylaşımı konusunda bir ileri iki geri giden Güney Kıbrıs Müzakere Heyeti önümüzdeki dönemde masaya dönüşlerinden sonraki görüşmelerde artık geri dönüşü olmayan gidişleri yaşamak zorunda kalacaklardır.
Belki de bu gelişmelerden başka bir sonuç çıkarılması gerekiyor.
Bugüne kadar Kıbrıs adasındaki problemi! çözüp Kıbrıslı Rumlar ile yeni bir ortak devlet kurmak için Kıbrıs Türk tarafı çok büyük gayret sarfetti. Hatta bu süreçte ülke içinde büyük kırgınlıklar ve küslükler yaşandı. Çoğu taraf Kıbrıslı Rumlar ile kendilerinin daha iyi anlaştığını söyledi. Ama sonuçta kimse yaranamadı ve bugüne gelindi, Kıbrıslı Türkler müzakere masasında yalnız başına oturuyor.
Acaba Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bölünmeyi mi düşünmeye başladı? Bu strateji “nasıl olsa hidro karbon yatakları Adanın güneyinde” düşüncesine bağlanıyorsa, “Adanın Kuzeyi senin olsun, sana bu zenginliği vermem” fikri şekilleniyor demektir.
Bunada söylenebilecek tek cümle; DİKKAT! İLERİDE KAVŞAK VAR.