- Gözlerimiz parlıyor.
- Zekâmız harekete geçiyor.
- Sempati tavan yapıyor.
- Yüzlerimizi bağışlayıcı bir gülümseme kaplıyor.
- En delikanlılarımızdan bile yayılmayan bir dinamizm yayılıyor.
Kim mi onlar?
İhtiyarlar... Bizim ihtiyarlarımız...
Ve işte onların en ünlüleri:
- AYDIN BOYSAN: Ne zaman konu “eski İstanbul”dan açılsa akla o geliyor. Ne zaman nostalji muhabbetleri yapılsa, başrolde o var... Başkası olsa böylesi bir konuma oturtulmaktan sıkılır. Fakat onun umurunda bile değil. “Bize eski günleri anlat” diyorsun, başlıyor anlatmaya... Çocukluğundaki İstanbul’u anlatıyor. Samatya’dan giriyor Pera’dan çıkıyor. Yüzü hiç asılmıyor. Kedersiz, tasasız, gamsız bir adam... Yaşlandıkça bu özellikleri daha da ortaya çıkıyor ve bu haliyle herkese yaşama sevinci aşılıyor.
- ARA GÜLER: İlk fotoğrafını 1954’te çekmiş: Ticanilerin kırdığı Atatürk heykeli... Uluslar arası alanda sayısız ödül alan fotoğrafı ise cami duvarındaki Allah yazısı... O bir foto muhabiri... Fotoğrafçıların hem babası, hem dedesi... Mahalle bakkalında da, Başbakanlık konutunda da aynı dili kullanıyor. Sansürsüz. Azıcık da huysuz... Bütün usta sanatçılar gibi teoriye prim vermiyor. Yaşı ilerledikçe yakışıklılığı artanlardan...
- MUAZZEZ İLE HAYRETTİN: Zaten tek başlarına hayli sempati uyandırıyorlardı, bir araya geldiler ve baldan tatlı oldular. Yaptıkları televizyon programına “Giderayak” adını verecek kadar matraklar... Her şeyi özgürce söyleyebilecek kıvama gelmiş olmanın tadını çıkarıyorlar ama toplumsal sorumluluklarını da zerre kadar ihmal etmiyorlar.
- MEHMET ŞEVKET EYGİ: Yazıda sekter, sohbette şekerdir. Kendine özgüdür. Sanatlıdır. Kedi severdir. Bazı konuları tekeline almayı başaracak kadar etkindir. Mesela “İslam ve estetik” dendiğinde ilk onun adı akla gelir. Adabı muaşeret konusunda pek titizlenmeyen bir topluluk içinde ısrar ve inatla adabı muaşeret konusunda titizlenir. Bu açıdan yalnızdır. Yalnızlığı göze alması açısından ise cesurdur.
- İSHAK ALATON: Sakınmasız konuşur. Kelimelerle oynar. Kendisiyle dalga geçebildiği için başkalarıyla da dalga geçebilme hakkına sahiptir. Hep yüreklendirme mevkiindedir. Başkalarını yüreklendirir. Yüreklendirecek kimse bulamazsa kendisini yüreklendirir. Kişisel tarihine buruk bir tebessümle bakar. Her cümlesinin altında aynı çığlık yatar: Artık yeter. Hep gençtir. Hiçbir genç, onun kadar kendi gündemini yaratamaz.
TİYATRO pek sevmem.
Fakat Yeşilköy Ermeni Okulu’ndan Yetişenler Derneği Başkanı Arev Cebeci, “Bu tiyatro değil, başka şey” diye davet edince gittim.
İyi ki gitmişim.
Çünkü tarihi olaya bir tanıklık ettim:
Türkiye’de ilk kez “Ermeni Tehciri” meselesi, Ermeni bakış açısıyla sahnede oya gibi işlendi.
Oyunun adı: Nar Taneleri...
Sahnelendiği yer: Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi.
Hemen söyleyeyim:
Oyun metni çok güçlü değildi.
Sahnelenişinde de bir müsamere havası vardı.
Daha çok mekteplerdeki “dönem sonu piyesi” gibi bir şeydi izlediğimiz.
Oyunculuklarda aksayan yönler vardı.
Bütün bunlara rağmen yine de çok önemsedim ve ilgiyle izledim oyunu.
Bunun iki nedeni var:
BİR: oyundaki mesaj, çok insancıldı. Türkiye Ermenilerinin, başlarına gelen felaketlere rağmen bir arada yaşama iradelerini çok güzel yansıtıyordu.
İKİ: Ermeni danslarından ve müziklerinden çok güzel örnekler büyük bir başarıyla sunuldu. Danslar da, müzik de bize yabancı değildi. Kendimizi kaptırdık gitti.
Bir şey daha var:
Oyunda rol alan oyuncuların çoğu Ermeni ve yine çoğu amatör...
Hepsinin başka işleri var.
Kendilerini bu işe adamışlar, büyük fedakârlık ve emekle bu oyunu ortaya çıkarmışlar.
Bu da oyuna daha bağışlayıcı yaklaşmak için bir başka neden.
- Turgut Özal, “baba Bush” ile görüşünce... Gazeteler basardı manşetleri: “Özal Bush’u büyüledi.”
- Tansu Çiller, Clinton ile görüşünce... Gazeteler sekiz sütuna haykırırdı: “Böyle bir fetih görülmemiştir.”
- Bülent Ecevit, “oğul Bush” ile görüşünce... Gazeteler manşet üstü yapardı: “İstediğimizi fazlasıyla aldık.”
Uzatmaya gerek yok.
Bizde âdet böyledir.
Başkanlar değişir, başbakanlar değişir ama bu âdet değişmez.
İşte bakın:
Başbakan Erdoğan, Obama ile görüşmüş.
Ne diyor gazeteler?
Şunu demiyorlar mı:
“Obama: Erdoğan’ı örnek alıyorum.”
TELEVİZYONDAKİ yarışma programında, bir siyaset bilimi öğrencisi, Meclis’e “parlamento” dendiğini bilemedi ya...
Önce acıdım çocuğa...
- “Kim bilir şimdi ne kadar utanıyordur” dedim.
- “Acımasızca üstüne gidiyorlardır çocukcağızın” dedim.
- “Rezil olduğunu falan düşünüyordur” dedim.
Meğer ne kadar da safmışım!
Meclis’e “parlamento” dendiğinden bihaber bu siyaset bilimci öğrencisi, önce cehaletine Atatürk’ü alet etmeye kalktı.
Ve tuttu “Herkese ve her şeye inat Atatürkçüyüm” diye yazdı sanal âlemde...
Bunun üzerinde durmuştum.
Fakat bu öğrenci hakkında şöyle küçük bir araştırma yapınca gerçeği bütün boyutuyla kavradım.
Sanal âlemde yazdığı mesajlara baktım:
Zerre kadar utanma, zerre kadar mahcubiyet, zerre kadar gam kasavet yok.
Ne utanması, ne mahcubiyeti, ne gam kasaveti?
Bir keyif, bir tadını çıkarma durumu, bir mutluluk ki o kadar olur.
Siyaset bilimi öğrencimiz, “Kıroyum ama para bende” diyen ünlü popçular gibi salmış kendini, 15 dakikalık şöhretinin tadını çıkarıyor.
“Yeter, çocuğa dokunmayın artık” diye yazan yazarlara teşekkür ediyor.
Kendisine laf dokunduranlara pabuç gibi bir dille cevap yetiştiriyor.
Olumlu ya da olumsuz hakkında çıkan haber ve yazıları takip ediyor.
Sanal sözlüklerde estirdiği fırtınadan gayet memnun...
Durumu görünce...
Murathan Mungan’a bir kez daha hak verdim.
Ne demişti?
“Bu ülkede her şey olursun ama rezil olmazsın.”
GECELERİ Taksim civarında sıkça dolaşıyorum.
Gözlemim şudur:
Taksim artık Arapların başkenti olmuş durumda.
Ya da şöyle söyleyeyim:
İstanbul’un kalbi artık Arap ritminde atıyor.
Şöyle şeyler oluyor Taksim’de:
- Gece yarısı Taksim civarında birbiriyle kavgaya tutuşan iki grup görüyorsunuz. Biraz yaklaşınca iki grubun da Arap olduğunu fark ediyorsunuz. Bu derece kalabalık durumdalar yani...
- Taksim civarındaki kafeler, yeni duruma adapte olmuş durumdalar: Kafelerden sesi sonuna kadar açılmış hareketli Arap nağmeleri yükseliyor.
- Nargileye pek düşkün Arap turistler için Taksim’deki nargilecilerin sayısında hızlı artış var.
- Talimhane’deki otellerin doluluk oranı hayli yüksek. Otelleri dolduranların büyük kısmı ise Arap ülkelerinden gelen turistler.
- Geçen gece bir Arap çiftle konuştum: “Tayyip Erdoğan etkisi”nden söz ettiler. Kendilerini evlerinde gibi hissettiklerini söylediler ve eklediler: Eskiden Beyrut’a gidiyorduk, artık İstanbul’a geliyoruz.
BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan açıklamış:
Üniversiteye hazırlık dershaneleri kapatılacakmış.
Fitneye teamüllü kafa durur mu?
Patlatıyor hemen espriyi:
Ha! Demek ki “Cemaat” ile “İktidar” arasındaki kavga hız kesmemiş...
(Hürriyet)