paşalı" fıkralar yazmak moda... Adam yokolmaya yüz tutmuş imzasını yeniden canlandırmak, çoktandır dışına düştüğü gündeme yeniden gelebilmek için paşaya köpek bile diyebiliyor, yardakçıları da "bugünküler paşa değil ki, general, dolayısıyla hakaret yoktur" fetvasını veriyorlar ve bu ülkenin savcısını da yargıcını da aptal yerine koyuyorlar...
Madem ki modadır, biz de paşa fıkrası yazalım.
Yok, biz kimseye hakaret edecek değiliz, yalnızca dalgamızı geçeceğiz.
Yaşı tutanlar hatırlayacaklardır, Kenan Evren, henüz cumhurbaşkanı değil ama cunta ve devlet başkanı olduğu dönemde adım adım Anadolu'yu gezerdi...
Her gittiği ilde de oranın nabzına göre olduğunu düşündüğü birtakım şerbetler verirdi. Diyelim Konya'ya gitti, "ben de imam çocuğuyum" diye söze başlardı. Rize'de "ben de denizci çocuğuyum", Adapazarı'nda "ben de köfteci çocuğuyum" gibi...
Fısıltı gazetesi de fıkra üretiyordu bu durumda:
"Evren'e danışmanları demişler ki, aman paşam, sakın Soğukoluk'a gitme!"
Başka fıkralar da vardı:
"Evren kanser olmuş, doktora demiş ki, aman doktor, raporuna ne olur 'siroz' yaz!"
Ya da: "Eşinin kaybından sonra Evren yeniden evlenmek istiyormuş, fakat adı Latife olan bir hanım arıyormuş!"
Dün okudum, postalcı meslekdaşlarımızdan biri yazmış hem de:
Şili diktatörü Pinochet'ye sormuşlar, "turşu mu daha zor kurulur, cunta mı?"
"Turşu" demiş Pinochet.
"Neden?" demişler.
Pinochet demiş ki, "turşu kurmak için bir sürü hıyar lazım, fakat cunta kurmak için üç hıyar yeterlidir!"
Bu fıkrayı Kenan Evren'e yetiştirmişler, çok kızmış.
Gazetecilikle ne ilgisi olduğunu hiçbir zaman öğrenemediğimiz gazeteci Ali Baransel o dönemde Çankaya'nın basın danışmanı... Şöyle yatıştırmış:
"Paşam, fıkrada beş hıyar demiyor ki, üç hıyar diyor, sizinle ilgisi yok!"
Fıkra gibi ama ikinci bölümü gerçekmiş...
Bunu yazan postalcı, "Evren bile ne kadar hoşgörülüydü bu konularda" demeye getiriyor ve arkadaşını kurtarmaya çalışıyor. Hayırlı olsun.
İfadesi alınan yazar meğerse bir Lafontaine fıkrası yazmış... Şimdi kovuşturmaya uğrayınca "Türk hükümeti Lafontaine ile uğraşıyor" görüntüsü verecekmişiz dünyaya, rezil olacakmışız...
Açtım baktım Lafontaine'in "kurt ile köpek" masalına. Fransızca aslına.
Hiçbir yerinde "omuzunda parlayan tasma" diye bir laf yok, yalnızca "le collier" demiş Lafontaine... Köpeğin adı da "mon general" falan değil, kurt ona yalnızca "beau sire" diye sesleniyor. Ortada paşa maşa yok.
Muhalif Türk basını Lafontaine'e bile Fransızca öğretir icabında!
(Sabah gazetesinden alınmıştır)