Bayramın üçüncü günü eşimle Lapta Huzur Evi'ni ziyaret ettik.
(Söylemek pek doğru değil ancak kurban eti götürme niyetiyle gittik huzurevine. Zira inanmak istemesek de devletin huzurevine ödenek ayırmadığı savunuluyor. O yüzden de oraya yapılan bağışlar büyük önem taşıyor.)
Gitmişken orada kalan büyüklerimizle sohbet ettik, gönüllerini almaya, morallerini hoş tutmaya çalıştık.
Ne var ki Lapta Huzurevi’nde kalan yaşlılar pek mutlu değil.
Lapta Huzurevi, benim bildiğim ve yıllar içinde, özellikle de milletvekili olduğum dönemde fırsat buldukça gidip ziyaret ettiğim deniz kenarındaki yerinden, dağ başına taşınmış.
Deniz kenarındaki "Huzurevi", hatırladığım kadarı 1950 yıllarının sonlarında, 60'lı yılların başında, yaklaşık 80 dönümlük bir arazi içine yapılmıştı. Anayol ile deniz kıyısı arasında uzanan düzlük bir arazi içindeydi. Binanın her iki tarafından portakal bahçeleri yer almaktaydı ve bina denize çok yakındı.
Huzurevi'nde kalan büyüklerimiz, bina tek katlı ve yer seviyesinde olduğu için, merdiven çıkıp inmek zorunluluğu olmadan istedikleri vakit istedikleri yere, deniz kenarına, portakal bahçelerine, camlı odaya, oturma salonuna ve mutfağa gidebiliyorlardı.
Bence en büyük ve en önemli olanağı da, hemşire/bakıcı odasının içinden büyüklerimizin kaldığı tüm odaların ve kapıların görülebilmesiydi. Büyüklerimizin o yaşta yaşayacakları en ufak boyuttaki bir sağlık sıkıntısı sonucunda hayatta kalma şansları saniyelerle sınırlı olduğundan, hemşire/bakıcı odasının böylesi stratejik bir konumda olması çok büyük bir avantajdı eski binada.
Prefabrik ve damı da asbest kaplı olan eski huzurevi, sağlığa zararlı olduğu ve yeniden yapılacağı gerekçesi ile 4-5 yıl önce, deniz kenarındaki yerinden, Lapta ile dağ arasında bir tepe üzerinde yer alan ve içinde bir de kilise bulunan bir manastıra taşınmış.
Bana anlatılanlara göre, söz konusu manastırı bir iş adamı Vakıflar İdaresinden kiraladıktan sonra elden geçirip 10 misli fiyata da Sağlık Bakanlığına tekrardan kiralamış. Yani devletin bir cebinden 1 TL'ye kiraladığı bir taşınmazı, devletin diğer cebine 10 TL'ye kiralamış söz konusu kişi.
Huzurevi'nin yer aldığı tepe, anlatılanlara göre özellikle sonbahar, kış ve ilkbahar mevsimlerinde son derece rüzgarlı ve soğuk. Yaşlılarımızın yazın uzun kolluyla bile üşüdükleri inkar edilemezken, böylesi bir yere taşınmaları, sık sık hasta olmalarına neden oluyor. Sürekli oda içinde oturmak zorunda kalmalarından dolayı da hayata küsmüş gibiler.
Üstelik manastırdaki odaların tümü de yer katında değil. Kimi zemin katta, kimi de üst katta. Mutfağa ancak 16 basamaklı bir merdivenle inilebiliyor.
Pencerelerden bakılınca manzara güzel ama büyüklerimizin soğuktan dolayı odalarında tek başlarına oturmaya mecbur bırakılıp manzara seyretmeye zorlanmaları onlara yapılmış en büyük kötülük ve işkence.
Yaşlı insan manzara istemiyor. Rahatça dolaşabileceği, üşümeyeceği, sıcak bir yaşam alanına gereksinimi var yaşlı insanın. Dolayısıyla bu taşıma yeri yanlış alınmış bir karar.
***
Öte yandan, yaşlılar buraya eski binanın yenilenmesi için taşınmış ancak öbür tarafta hiçbir hareket yok. Oysa 4-5 yıl içinde bırakın tadilatı, aynı yere yepyeni ve çağdaş alet ve olanaklar donanmış yeni bir huzurevi yapılabilecek olmasına rağmen yapılmamış maalesef.
Bunca zamandır hiçbir kıpırtı olmayınca, insanın aklına eski huzurevinin 80 dönümlük deniz kenarındaki arazisinin birilerine verilmiş/verilecek olması ihtimali gelmiyor değil!
Sosyal bir devlet isek, bundan böyle alt yapıya daha çok önem verilmesi, sosyal hakların daha da genişletilmesi, toplumun kamu görevlisi olmayan kesimine yönelik daha çok olanakların yaratılması gerekmekte. Bir avuç nüfusa başlık eden devletin, iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda yaşlıya bakamaması aklın almayacağı bir şeyken ve Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu konuda yardım istenmesi halinde seve seve finansör olacağı açıkken, bir girişim yapılmaması daha da tuhaf ve kabul edilemez bir davranış....
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
http://www.twitter.com/ataatun
8 Ekim 2014