Tüm dünyada çok yaygın bir uygulama olan ve okuma alışkanlığının artırılmasına yönelik ‘gezici kitap’ uygulaması ülkemizde de başladı. Başladı başlamasına ama bir takım traji komik olaylarda peşi sıra geldi… Öncelikle bu konuyla ilgili arkadaşlarımın başına gelenleri sizlerle paylaşmak istiyorum…
Bilmeyenler için hatırlatmak da yarar var. Gezici kitap uygulaması bu zamana kadar başta ABD olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde uygulandı. Uygulamaya gelince… Ellerindeki kitapların içerisine minik notlar, kitap ya da hayata dair fikir ya da yorumlarını paylaşanlar, kitaplarını kamuya açık alanlardan birinde bırakıyorlar. Bu bindiğiniz bir taksi, oturduğunuz bir restoran ya da ulaşım için kullandığınız metro koltuğu da olabilir. Bu yerlerden herhangi birinde içerisinde notlar olan bu kitabı gördüğünüz zaman sizlerde kitabı alıyor, okuyor ve içerisine bazı notlar yazıp yine başka kişilerin ulaşabileceği bir yere bırakıyorsunuz. Böyle böyle hem pek çok kişi o kitabı okumuş ve birbiriyle doğrudan olamasa da dolaylı yoldan iletişim kurmuş oluyor hem de kitaplar sizlerle birlikte dünyanın dört bir yanında dolaşma fırsatına sahip oluyorlar.
Her neyse… Uygulama ile ilgili olarak geçtiğimiz günlerde konuştuğum bir arkadaşım İstanbul’da başına gelen bir olayı paylaştı benimle… Olayı arkadaşımın cümleleriyle aktarıyorum size: “Gezgin kitap uygulamasını dahil olmak için elimdeki kitabı İstanbul’da bir metronun içerisine bıraktım ve kapıya doğru yöneldim. O sırada yıldırım hızıyla hareket eden bir genç arkamdan seslendi: ‘Beyefendi, kitabınızı unuttunuz’. Hiç beklemediğim bu olay karşısında bende bir şey yapamadım ve kitabı teşekkür ederek geri almak zorunda kaldım.”
Bu olayın üzerine olası ‘geyiklerimizi’ sürdürürken bir başka arkadaşımın da başına benzer bir olayın geldiğini öğrendim. Üstelik kitabını bıraktığı mekan sahibi tarafından neredeyse hakarete uğrayan arkadaşım da konuyu şu şekilde aktardı: “Okuduğum kitabın içerisine bir not yazdım… Biraz da esprili bir dille olması için, ‘ey hayatımın erkeği, bunca yıldır seni bekliyorum. Hadi neredeysen çık gel artık. Bana sadece bu kitapta yaşamadığını ispatla. Beni nasıl bulacağını biliyorsun’ yazdım. Daha sonra hesabı istedim… Kitabımı da bir kenara bıraktım. Poşetlerimi alıp kapıya yöneldiğim esnada bir erkek sesi gök gürültüsü gibi patladı arkamda: ‘Hanım, hanım, kitabını unuttun.’ Geri döndüm ve sesin sahibine, ‘hayır bu kitabı unutmadım. Bu bir proje, okuma alışkanlığını artırmaya çalışıyoruz. Bakın üstelik içerisinde notlar da var dedim. Hayretler içerisinde elindeki kitaba bakan dükkan sahibi, notu okuduktan sonra iyiden iyiye heyheylendi.
-Sen burayı ne zannettin hanım efendi? Burası aile yeri. Ne biçim mesaj b, sen benim başımı mı yakacaksın’ gibilerinden söylendi. Elindeki kitabı da itiraz etmeme bile gerek kalmadan elime tutuşturdu. Hadi gel de anlat bu adama gezici kitapmış, okuma alışkanlığıymış….”
Gerçekten de hak verdim arkadaşlarıma. Henüz böyle bir projenin varlığından dahi haberdar olamayanların hiç de azımsanmayacak bir sayıda olduğu ülkemizde unutulan kitaplar, ‘sorumluluk’ sahibi şahıslarca sahiplerine iletilmeye devam edecek gibi duruyor. Proje amacına ulaşır mı ulaşmaz mı bilemem. Ama siz bulduğunuz kitapları yine de bir yerlerde bırakmaya devam edin. Belki iki,üç kişi de olsa birileri bunun önemli bir proje olduğunun farkına varır.
Herkese iyi hafta sonları!