Bundan bir kaç ay önceydi, yeğenime bir tavşan aldık. Ama maalesef onu fazla yaşatamadık.
Sebebini anlamak çok zaman almadı.
Anne sütüyle beslenmesi gereken tavşan yaşı çok küçük olduğundan anneden ayrı hayata tutunamadı.
Tavşanı satan dükkan 10 TL kazandı, bize kalan ise gözyaşı ve vicdan azabı...
2-3 hafta daha annesinin yanında kalmasına izin verselerdi, küçük tavşan belki de hala yaşıyor olacaktı ama olmadı çünkü tavşan ne kadar küçük olursa, alıcısı o kadar çok oluyor. Değeri de 10 TL.
Nedense bu hayvanlar hep çocuklar evde yokken ölüyor.
O minicik hayvanın ölmüş bedenini avuçlarının içine alıyorsun ve kara kara düşünmeye başlıyorsun şimdi ne yapacağını...
Çocuklar eve gelip sorduğunda türlü bahaneler uyduruyorsun;'annesini özledi ona götürdük', 'Doktor 'a gitti', 'Arkadaş buldu dönmek istemedi' v.s
Ya da gidip aynısından alıp yerine koyuyorsun.
İşte, böylece her ne kadar pembe sıfatıyla yumuşatılmış olsa da, en sinir bozucu ve gereksiz şekliyle, sen ve çocuğunun hayatına girmiş oldu yalan.
Avrupa'da yaşamanın herkese göre ayrı zorlukları vardır.
Benim küçük dünyamda acıtan bölüm; evini bir hayvan dostuyla paylaşamamak...
Hiçbir zaman tam yerleşememe durumu olduğundan kuş bile almaya cesaret edemiyorsun geride bırakırım korkusuyla...
Yine de bir çare, bir kaç tane balık almaya karar verdik.
Haftasonu heyecanla akvaryum ve balık satan yere gittiysekte elimiz boş döndük.
Çünkü hayalimizdeki 3-4 tane balığa kavuşmak için önce doğru büyüklükte akvaryumu alıp eve kurmamız gerekiyor.
Bize tarif edildiği şekilde akvaryumu kurup, suyunu ekleyip, 1 hafta boyunca beklemesi ve 7 gün sonunda da akvaryumun suyundan bir ölçek alıp balık satan dükkana götürüp test ettirmek zorundayız.
Eğer şartlar balıklara uygun ise onları alıp yeni yuvalarına götürebiliyoruz.
En küçük canlıyı bile sahiplenip yaşatmak işte bu ülke de bu şekilde oluyor.
Yani senin bildiğin gibi torbanın içine balığı koyup eve yollamıyorlar.
Bir canlının sorumluğunu almak hem zaman, hem bilgi, hem de emek istiyormuş.
Ama O, 10 TL için yavru tavşanı annesinden ayırır, öleceğini bile bile parayı cebine atar.
Aman alt tarafı bir tavşanı konu etmişsin dediğin an, O karşına başka türlü çıkar.
Bir bakmışsın, bu sefer de tarihi geçmiş sütleri çoluğuna çocuğuna içirmiş.
Dini imanı para olmuş bir topluluk aldı başını gidiyor... adım başı bir hokkabaz...
Medeni olmanın ya da insan olmanın göstergesiyle başlayan süslü cümlelerle devam etmek ne güzel olurdu, ama faydası yok...
Madem öyle, her daim sığındığımız gibi bir şarkı kâfi gelsin...
“İçim yanar alemdeki O tek bilene sorsam
Sarılsam belki esneyip bağdaş kurar
Böylesi tantanaya,
Meczup bir takar, iki takar, kibrit çakar
Senin gibi hokkabaza kalsa
Dünyanın çivisi çıkar, içim yanar”