Hoca dediydi, dersiniz!...

Refah Partisi’nin 1991ve 1994 seçimlerinde kazandığı olağanüstü başarı tartışılırken; o başarının sebebi olarak ortaya şöyle bir tez atılmıştı:

-          Ahlaksızlığı, hayasızlığı, soygunu ve yolsuzluğu meşrulaştırmaya çalışan medya ile, kendi hayat tarzını topluma dikte ettirmeye kalkan sözüm ona “özgürlükçü ve laik” kesim baronları bu sonucun mimarlarıdır!..

 

-          Çıplak kadın fotoğraflarından başka malzemesi olmayan gazeteler, toplumun bütün ahlaki değerlerini yıkmak için sıraya giren dergiler…

 

-          Eğlence namı adına hayasız, iğrenç görüntüleri  program” diye televizyon ekranlarına taşıyan yapımcılar; bel altı ilişkilerden başka konu bulamayan diziler, +18 diye kılıf uydurulup meşrulaştırılan sapık sapık filimler…

 

-          İşsizlerin ve yoksulların homurtularına, vur patlasın çal oynasın rezilliği ile kulaklarını tıkayan ekabirler…

 

-          Devleti soyup, soyduklarıyla kalanlar…

 

-          Sadakatsizlik, hayasızlık ve edepsizliği entel barlarında ve televizyon programlarında “ilericilik, çağdaşlık ve laiklik” ilkesiymiş gibi göstermeye çalışanlar…

 

-          Fahişeliğe, sapıklığa, pezevenkliğe övgüyü, laik yaşam tarzı sananlar…

Refah Partisi'nin aldığı oyların yegane müsebbibidirler!...

O dönemin yakın bir tanığı olarak tamamen onayladığım bu tez; aradan geçen 30 yıldan sonra bana göre hala geçerliliğini korumaya devam ediyor…

Şu anda da, Milletin asırlar boyunca kökleşmiş değerlerini hiçe saymanın, bu değerleri kullanarak kendine çıkar sağlamanın, haksız yere elde ettiği paranın, makamın ve statünün verdiği şımarıklıkla halka parmak sallamanın, siyaseti sadece kendi yakın çevresini nemalandırmak için yapmanın ve herkese tepeden bakmanın elbette bir karşılığı olacak!...

30 sene önce toplumu “irrite” eden ne varsa, bunların hepsi başka türlü versiyonlarla hala yaşatılıyor!...

Sadece saflar değişmiş o kadar…

Dün o tarafta olanlar, bugün diğer tarafta…

Dün Ali yapıyordu, bugün Veli!...

Gayri meşru işler, dün “laiklik, çağdaşlık ve özgürlük” maskesi ile gizleniyordu… Bugün de “muhafazakarlık ve din” maskesiyle gizleniyor…

Daha doğrusu gizlendiği sanılıyor…

Klasik bir laftır; bu dünyada hiçbir şey gizli kalmaz…

Eninde sonunda herkesin foyası bir gün ortaya çıkacak!...

Kimin neyi ne maksatla kullandığı anlaşılacak…

Dün; yoksulluğa, haksızlığa ve yolsuzluğa veryansın edip, daha sonra o karşı duruşun meyvesini toplayanlar;

Şimdi, kendi yarattıkları yoksulluğu ve haksızlığı meşrulaştırma gayreti içine giriyorlar… Fakirlik edebiyatıyla din-iman arasında bir ilişki kurmaya çalışıyorlar!...

Otuz sene önce yapılanlardan bir farkı var mı sizce?

Sabah kuşağı, gündüz kuşağı adı altında türlü kepazeliklerle doldurulmuş televizyon programları…

Sekizi-onu birden aynı puntolarla, aynı kelimelerle atılmış gazete manşetleri…

Üç-beş kişiden oluşan ve her konuda uzmanmış gibi ekran ekran dolaşan ve ahkâm kesen medya maymunları…

Sevimli ve sempatik bir tarzda sunulan şiddet görüntüleri, gayri meşru aile ilişkileri…

Belli durumlarda; devletin malına çökmenin, hukuksuz ve kanunsuz işlem yapmanın elzem olduğunu anlatan filmler…

Yalnızca siyasi tutumları yeterli görülerek, dokunulmazlık zırhına büründürülmüş ne idiği belirsiz tarikat ve cemaatler…

Otuz sene önce benzer vakalar kime ne fatura kestiyse; bugün de bütün bu saydıklarımın bir faturası mutlaka olacak…

Ve ilk seçimde o fatura muhatabının eline geçecek…

1991 seçimleriyle 31 Mart 2024 yerel seçim sonuçlarını bu anlamda oldukça manidar buluyorum…

1994 seçimleriyle de önümüzdeki ilk seçimin sonuçlarının paralellik arz edeceğini düşünüyorum…

Bu kadar aleni ve bu kadar basit bir siyasi örüntüyü göremeyen muhalefete rağmen; halk kendisine sığınacak yeni bir dal mutlaka bulacaktır…

Siyasi iktidar, seçim sonuçlarını değerlendirirken, olaylara milletin ekseriyetinin baktığı yerden değil, kendi yandaşlarının baktığı yerden bakmaya devam ederse bu sonuç kaçınılmazdır…

Hasbelkader az çok siyaset, tarih ve iletişim okumuş biri olarak; “Türkiye Buluşmaları” konseptiyle il il gezerek gönül almaya çalışan AK Partili arkadaşlarıma tavsiyem şu olacak:

Tur programınız yine kendi teşkilatlarınız ve kendi yandaşlarınızdan ibaret…

Başka kapı çaldığınız yok!...

Sahipsiz, ilgisiz ve yalnız bırakılmış, hatta kaderine terk edilmiş geniş halk kesimlerini görmezden gelmeye devam ederseniz;  ilk fırsatta onlar da sizi görmezden gelecek bilesiniz…

Sonucu görünce de; “Hoca dediydi” dersiniz!...