Ankara Baro Başkanı Prof. Metin Feyzioğlu da eleştiriyor bunu. Hatta “İster belli bir konuda, ister genel olsun hâkimlere yürütme organı tarafından brifing verilemez” diyor. Yerden göğe haklı...
“Asker vesayeti”nden “polis vesayeti”ne mi geçiyoruz?!
Sert bir eleştiri yazmaya niyetlenmiştim, fakat düşündüm; “Hâkimlere brifing verilemez” şeklindeki ilkeyi iyi biliyorum ama eleştiriye niyetlendiğim “olay”ı biliyor muyum?
Araştırdım, olay şu: Emniyet Genel Müdürlüğü, 5 Ocak’ta HSYK’ya gönderdiği resmi yazıda şu konuda bir çalıştay yapılacağını bildiriyor:
“Terörün finansman kaynaklarına yönelik olarak yapılacak adli soruşturmalarda maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, görev alacak kolluk birimlerinin hareket tarzı ile suçu delillendirme yöntemlerinin mevzuat çerçevesinde değerlendirilmesi...”
Yazıda bu amaçla yapılacak çalıştaya terörle mücadelede önemli 15 ilden birer savcının katılmasının faydalı olacağı belirtiliyor. HSYK da bu illerden terör suçlarıyla görevli savcıların adlarını Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bildiriyor.
HSYK kaynakları bana “bir tek kürsü hâkiminin bile çalıştaya katılmadığını” kesin bir dille ifade ettiler. Bu çok önemli.
Peki kimler katılmış? Savcılardan başka HSYK’da uluslararası ilişkilere bakan bir tetkik hâkimi, Maliye Bakanlığı’ndan uzmanlar, akademisyenler, Emniyet Genel Müdürlüğü uzmanları ve Yargıtay’dan bir tek tetkik hâkimi...
Yapılan, kolluk kuvvetlerinin çalışma tarzı konusunda teknik bir çalıştaydır ve “çalıştay” olduğu için brifinglerdeki gibi tek yönlü bir bilgi akışı söz konusu değildir. En önemlisi, yargılama yaparak hüküm verecek hâkimlerden kimse katılmamış olmasıdır.
Böyle bir çalıştayda ben hukuken sakınca görmüyorum.
Kaldı ki, soruşturma işlemlerini zaten emniyet kadrosundaki kolluk birimleri savcının emrinde yaparlar.
Terörle mücadelede özellikle finans
meselelerini soruşturmak için ciddi uzmanlık bilgileri gerekir. Soruşturmaları yapan savcı ve polisle akademisyenlerin, maliye uzmanlarının ve hüküm verme mevkiinde bulunmayan hukukçuların çalıştaylarda bilgi ve tecrübe teatisinde bulunmaları çağımızda bir ihtiyaçtır ve yargı camiasında da böyle çalıştaylar yapılmaktadır.
Bu vesile ile şunu belirtmek isterim: Toplumsal tabanı olan terör hareketlerinde geniş çaplı tutuklamalar, o tabanı keskinleştirmekten başka bir sonuç vermez. Bunu dikkate alarak tutuklamalarda ölçü aşılmamalıdır.
1990’larda PKK’yı çökertiyoruz diye yapılan ölçüsüz ve kanunsuz işlemler, toplu mezarlar, köy yakmalar PKK’yı güçlendirmiştir!
Tutuklamalarda ölçünün kaçırılması da böyle etki yapar. Hem KCK hem Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda sanıklar kaçmayacaksa ve eldeki deliller yeterliyse tahliye kararı verilmelidir. Deliller yetersizse zaten tutukluluk sebebi yok demektir.
Hele de milletvekili seçilenleri tahliye etmek gerekir.
AİHM kararlarında ısrarla vurgulanan “ölçülülük” ilkesi sadece adalet felsefesinin değil, ilgili toplum kesimlerinde şiddetli öfke birikimlerine meydan vermemek gibi bir sosyal bilincin de gereğidir.