Herkes dayağını atana kadar!


   “Bu ülkede gücü eline geçiren diğerini dövüyor. Yıllardır bu oyun bitmiyor. Bu durum ne kadar sürecek?”
   Cevap vermeye çalışıyorum:
   “Bu durum herkes birbirini dövene dek sürecek. Herkes dayağını yiyecek. Herkes dayağını atacak.”
   Bir okurum vurguluyor:
   “28 Şubat’ta dincileri savundunuz. Şimdi doğru yolu buldunuz. (Çok nazik: ‘döndünüz!’ demiyor) Dincilerin karşısına geçtiniz.”
   Kendimi savunmaya çalışıyorum:
   “Ben dönmedim. Olduğum yerde duruyorum. 28 Şubat’ta da, 12 Eylül’de de, 27 Nisan’da da mağduru savundum. Mağrurun karşısında oldum. Ülkemizde zaman zaman mağdur ile mağrur yer değiştirir. 28 Şubat’ın mağdurları şimdi mağrur olunca, o zaman savunduğum kişilerin şimdi karşısına geçtim. Doğrudur, AKP’yi AB mücadelesi verir gözüktüğü 2002-2004 yılları arasında da savundum.”
   Bir öğrencim gönlümü alıyor:
   “Adamları mağdur oldukları dönemde savundunuz. Riske girdiniz. Zor zamanlarda yanlarında durarak girdiğiniz risklerin maddi karşılığını almak amacıyla iktidar olduklarında da yanlarında olabilirdiniz ama siz karşılarına geçtiniz.”
                                                                     ***
   Hatırlıyorum; eskiden merkez medya diye adlandırılan 3-4 gazetenin şimdiki genel yayın yönetmenleri, Ankara temsilcileri ,şimdiki yandaş basının “prof.dr.” ünvanlı köşe yazarları ile o zamanlarda da zıt kutuplardaydık. Onlar beni “RTE’ye sahip çıktığım için kınarlar,” “üniversitede türbanı savunduğum için yererler”idi. Şimdi de “Ergenekon, Balyoz , Odatv davalarındaki abukluklara karşı çıktığım için” yine kınıyorlar, yine yeriyorlar.
   Aralarında bana “Ergenekoncu” diyenler, hatta 28 Şubat’ta 7 davada 49 yıl hapis istemi ile yargılanmış kişiyi darbeci” diye yaftalayanlar bile çıktı.
   Ama bence onlar tutarlılar. “Askeri vesayet” döneminde de yalaka idiler, “sivil vesayet” döneminde de yalakalar. Güç kimin elinde ise kıbleleri o taraf.
   “Kağnı gölgesinde yürüyüp de kağnı gölgesini kendi gölgesi sanmaya” bayılıyorlar!
                                                                     ***
   Ülkenin nakıs talihine ve de tarihine baktığınızda ortak bir nokta görüyorsunuz. Bu ülkeden her şey çıkıyor ama “hukukun üstünlüğü”ne kalben inanan insan çok az çıkıyor.
   Bakmayın Kürtlerin şimdi “demokrasi! demokrasi!” diye hayıflanmalarına. BDP’li Sırrı Sakık Boşnaklara, Kafkaslardan gelenlere kapıyı gösterirken secaat arz ederken sirkatin söylüyordu. Beyninin arkasında ne var o gün ayan beyan gördük!
   Bakmayın İslamcıların 28 Şubat’ta hayıflanmalarına. Nasıl bir diktatörlüğün peşinde oldukları artık aşikar!
   Bugün mağdur duruma düşen generallerin zamanında nasıl bir kibir ile dolaştıklarını, burunlarından kıl aldırmadıklarını hatırlayan hatırlıyor.
                                                                     ***
   Bu ülkede Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Arabı, Rumelilisi, Boşnağı, Kafkası, Gürcüsü, Trakyalısı, Akdenizlilisi, Egelisi, Sunnisi, Alevisi, Yahudisi, Ermenisi, Rumu, Atesi v.b. muhakkak insana yaklaşımda farklılıklar gösterirler ama bir konuda ortaktılar.
  
İstisnalardan büyük özür dilerim:
   Bu toprakların insanı sadece kendisine demokrattır, sadece kendi haklarını savunur, sadece kendi hukukuna sahip çıkar.
   Basit bir misal vereyim. Yukarıda saydığım unsurlar öteki kendi hakkını yiyor diye şikayet eder, mücadele de eder ama “Çingeneler” söz konusu olduğunda, tamamen olmasa da büyük çapta birleşir ve kendi hayatlarını yaşamak dışında başka bir talepleri olmayan gariban insanların, bırakın haklarını savunmak, onları dışlamak, hatta kötülemekte, onlarla alay etmekte adeta yarışa girerler.
                                                                     ***
   Bu ülkeye ne zaman “hukukun üstünlüğü” hakim olacak?
   Herkes ama herkes mağdur sıfatı ile mağrurdan dayak yedikten sonra!
   Herkes  ama herkes mağrur sıfatı ile mağduru patakladıktan sonra!
   Bildiğim bir şey daha var, benim neslim o günleri görmeyecek!
   Daha sırada dövecek ve dövülecek çok insan var!  

(Yurt gazetesinden alınmıştır)