“Her taşın altında The Cemaat mi var?..” Canlı yayında Fethullah Gülen...
“Her Taşın Altında The Cemaat mi Var?..”
Yazarı Nazlı Ilıcak birinci sayfasına el yazısıyla not düşmüş:
“Sevgili Reha Muhtar’a...
Uzun yılların getirdiği dostane duygularla...”
***
Zaman zaman çok ağır tartışmalar ve fakat çok yakın dostluklar yaşadığımız ilginç ve uzun bir ilişkimiz var Nazlı Ilıcak’la...
28 Şubat’ın en zor günlerinde kızı Aslı Ilıcak’ı “televizyonculukta iyi pişsin” diye yanıma vermişti...
Aylarca yanımda çalıştı Aslı Ilıcak...
SHOW’un patronlarıyla araları çok kötüydü o zamanlar...
Benim için ise, Kemal ve Nazlı Ilıcak’ların yani Tercüman gazetesi sahibi bir basın patronunun kızıydı...
Haber merkezimde çalışması mesleki-etik bir görevdi...
***
Buna karşın Fox Tv’de Çapraz Ateş programında programı terk etme noktasına kadar gittiğim sert tartışmalarımız oldu Nazlı Ilıcak’la...
En sert günlerde bile, oğlu Mehmet Ali, kendisi ve yakın dostlar biraraya gelip yemek yerdik...
Dostluk böyle bir şey, zamana karşı dayanabildiğiniz...
Nazlı Hanım, “Her Taşın Altında The Cemaat Mi Var” kitabında benim 1999 yılında Fethullah Gülen’le yaptığım canlı yayını birebir yayınlamış...
Çok zor günlerdi o günler...
Hayata sadece gazeteci ve haber olarak baktığımdan, kliklerle, derin güçlerle, bağlantılarla, gruplarla işim olmazdı...
Bugün de hiç kimse için hiçbir zaman yok edemediğim bir vicdanım o günlerde de vardı...
Fikirlerine karşı olayım olmayayım, kimselere zulüm yapılmasına gönlüm ve vicdanım razı gelmezdi...
***
Nazlı Ilıcak’ın kitabında, o günkü canlı yayının sorularına ve cevaplarına baktıkça, yine heyecanlandığımı hissettim...
Bir iki yerde, iki soruma hafif dokundurmalar yapmaktan çekinmemiş Ilıcak...
İyi ki yapmış kendimle o gün o soruları da, diğerlerini de sorduğum sorabildiğim için gurur duyuyorum...
Bir tarafta 28 Şubat...
Bir tarafta Fethullah Gülen...
1.5 saatlik canlı yayının sonunda iki taraftan da kimsecikler tek bir laf edememiş o röportaja...
Taraflı veya propaganda veya düşmanca diye...
***
İzleyen günlerde STAR televizyonunda programıma çıkartıp, canlı yayındaki konuşmasından dolayı 19 milyar lira ceza yediğim bir milletvekili vardı...
Evime haciz gelmişti onun para cezası yüzünden...
Ödememişti, ödemiyordu...
STAR TMSF’ye geçmişti, bula bula beni bulmuşlardı moderatör olduğumdan dolayı parayı ödemem için...
Ödemiştim...
Parayı mahkeme kararıyla kendisine rücu etmeye kalkınca da önce vermemiş sonra da uzlaşma isteyip yan çizmişti Şeref Malkoç...
Şimdi HAS Parti milletvekili bu arkadaş...
Benim hakkımda o günlerle ilgili suç duyurusunda bulunmuş...
***
İlginç bir parti bu HAS parti...
Seçimlerde AKP’nin oylarını bölmek için, televizyon televizyon dolaştılar uzun bir süre...
Onları sürekli ekrana alan Uğur Dündar hakkında da suç duyurusunda bulunmuşlar sanıyorum...
İlginç bir hareket...
Kim bilir ne düşünüyordur şimdi Uğur Dündar?..
Neyse, ilerde daha detaylı devam ederiz bu konuya...
Aklımda hala Fethullah Gülen’le yaptığım o canlı yayın var...
Devir 28 Şubat devri...
Canlı yayına Fethullah Gülen’i Amerika’dan çıkartmışız...
Cesaretin bini bir para...
Yayın başlarken SHOW TV’nin patronu Erol Aksoy aniden rejiye dalmaz mı?..
Yönetmenim Caner Erdem üzerinden bana birşeyler söylemek istemez mi?..
Bir süre sonra canlı yayının ortasında ipler kopacak noktaya gelmez mi?.. Neler oldu neler?..
Daha çok anlatacak şeyler olacak...
Azzz sonra...
*****
GÜNÜN ANLAMLI SÖZÜ
GÜVENLİ KIYILARI TERKETMEK...
“Çoğu insan hayatının en güzel yıllarını, bildiği yerlerde geçirir...
Yabancı, bilmediği yerlere gitmeyi göze alma cesaretini göstermez...
Kalabalıktan ayrılmaktan korkar...
Uyumlu olmak isterler ve dikkat çekmekten özenle uzak dururlar...
Tıpkı diğer insanlar gibi giyinir, diğerleri gibi düşünür ve öyle hissetmeseler bile diğerleri gibi davranırlar...
Kalplerinin sesini dinlemek ve yeni şeyler denemek konusunda gönülsüzdürler...
Güvenli kıyılardan ayrılmayı reddederler...
Herkes ne yapıyorsa onu yaparlar...
Bu yüzden de bir zamanlar parlayan ruhları kararmaya başlar...
Başarı kendinize karşı dürüst olmanız ve şartları sizin belirlediğiniz bir hayatı yaşamanızda yatar...
Robin Sharma“
***
Yaşamda zengin olmak, yaşadığınız farklı şeylerden, değişik deneyimlerden, girdiğiniz farklı mecralarda yaşadığınız farklı olaylardan elde ettiğiniz sonuçlarla, edindiğiniz derslerin fazla olması anlamına gelir...
Yazı yazarken, geçmiş olaylara flashback yaptığımda, dişe dokunur bütün hayat derslerimin, “girişmiş olduğum farklı yaşam tecrübelerinden kaynaklandığını” görüyorum...
Atina’ya gitmeseydim, o kadar zor günler geçirmeyecektim, fakat Yunanistan tecrübesi gibi bir tecrübeden bihaber olacaktım...
Gazeteci olup, olayları yerinde izleme düsturunu benimsemeseydim, daha konforlu bir hayatım olacaktı, fakat binlerce olayın yoğurduğu ve harmanladığı bir adam olamayacaktım...
Gazetecilikte yaşadığım binlerce olayın, sayısız derslerinden istifade edemeyecektim...
***
Hayatta ne kadar farklı şey yaptıysam, ne kadar çok bulunduğum sahilden uzaklaşıp yeni denizler keşfetmeye gittiysem, cebimde o kadar maceram, yazılmamış o kadar hikayem, birikmiş o kadar yaşam dersim oluştu bu hayatta...
***
Yazı yazarken, geçmişe flashback yaparken, dişe dokunur hikayelerimin, hep sıradışı eylemlerimden kaynaklandığını görüyorum...
Yaşadığım farklı aşklar olmasaydı, bu kadar zorlanmayacaktım belki, fakat iki anneden böylesine güzel ve akıllı üç çocuğun babası da olamayacaktım...
Aldığım her risk, hayattaki en değerli hazinelerimin, müssebbibi oldu...
***
Televizyonda bildik şeyleri tekrarlasaydım, herkesin yaptığını yapsaydım, belki bu kadar eleştirilmeyecek, bu kadar tartışılıp, hayatın merkezine oturtulmayacaktım...
Fakat o yaptıklarım olmasaydı, 7 yıl boyunca bütün televizyon rekorlarını kıran o tarihi rating başarısı da gelmezdi...
Milyonlarca insanın evine böylesine sıcak bir konuk olma şansım olmaz, onlarla bu iletişimi ve empatiyi sağlayamazdım...
***
8 yaşında bir çocuk canlanıyor şimdi gözlerimin önünde...
Mahalledeki bütün arkadaşları toplanmış, iddialı bir futbol maçı yapacaklar bir Haziran akşamüstüsünde...
Annesi çocuğun aklını çelmeye çalışıyor...
Evin çevresinde kalıp, mahalle arasında futbol oynaması için, bildik her numarayı yapıyor...
Çocuk ise tutturuyor, uzaktaki stadyumda yapılacak bir maça gitmek için...
Sonunda ne yapıp edip, babasını yanına alıp, mahallede cazip görünen futbol maçını es geçerek stada maça gidiyor...
Robin Sharma’nın dediği gibi o gün mahallenin güvenli ortamından, stadyumun riskli tehlikeli ortamına gitmekte tereddüt etmeyen küçük çocuk yıllar sonra yönetici olacağı Beşiktaş’la o gün orada karşılaşıyor...
45 yıldır süren bir aşk hikayesi, o yaz akşamını mahallede geçirmek yerine, stadyuma gitme kararının verilmesiyle başlıyor...
Çocuklarıma mümkün olduğunca fazla sıradışı şeyler yapmalarını tavsiye edeceğim...
Ne kadar sıradışı şeyler yaparlarsa, yaşam hazineleri o derece zengin olacak çünkü...
Şimdi bakıyorum da kendi geçmişime...
Az bile yapmışım...
*****
BEŞİKTAŞ’IN MAÇI NİYE PAZARTESİ GÜNÜ?..
Hayır Federasyon Genel Kurulu’nda Türk futbolunun düştüğü durum gibi “memleketi kurtaracak” bir konuya el atmayacağım...
Çok küçük ve basit bir sorum var, futbolu yöneten adamlara...
Beşiktaş geçen hafta ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’den bir gün erken oynuyor lig maçını...
Bir sonraki hafta yine bir gün erken veya aynı gün oynaması normal...
Oysa Beşiktaş’ın Kayseri’yle maçını Pazartesi gecesine koyuyorlar...
Diyebilirsiniz ki; Cumartesi Pazar’a da Galatasaray ve Fenerbahçe kondu ki, bu hafta sonu da lig bu şekilde renklensin...
Ben de öyle düşünüyorum ve maçlara bakıyorum...
O da ne?..
Cumartesi günü yapılacak Bursa-Galatasaray maçı seyircisiz oynanacak...
Yani seyirci gelmeyeceğinden, maçın hafta sonu yerine Pazartesi oynanması, esasen mantıklı olanı...
***
Ancak buna rağmen öyle uygun görmemişler!..
Beşiktaş’ın bu hafta topu topu 6 gün içinde 3 maç oynamasına karar vermişler...
Kayseri, Mersin İdmanyurdu ve 6. günün sonunda Fenerbahçe maçlarına çıkacak Beşiktaş...
Carvalhal “Beşiktaş’ı, Fenerbahçe maçına yorgun çıkarmak için bu karar alındı” diyor...
Kimseden çıt çıkmıyor...
Beşiktaş, bunun hemen arkasından Avrupa’da Braga gibi bir takımla UEFA Çeyrek Finali için mücadele edecek...
İnsanların takım tutması ayıp değil...
Ayıp olan vicdansız olmaları!..