Her 'açılım' tırsıtır!


Ne zaman bir “açılım” dense, hükûmet yoğurdu üfleyerek yediğini gösterse dahi, “açılım”  ister istemez birilerini fena açıyor ve birilerini fena tırsıtıyor. Tırsan taraf belli: Başbakan, ne kadar işaret parmağını kaldırıp - klasik hareketidir- sağa sola oynatarak: “Bütün kararlılığımızla teröristlerin üzerine gideceğiz! Terörle mücadeleden taviz yok”  derse desin, devletin mülkî âmirleri, kolluk güçleri, “açılım”a zarar verecekleri, Hükûmet’in hışmını üzerlerine çekecekleri endişesiyle, beyinlerinin bir tarafının karıncalandığını fena hâlde hissetmişlerdir!
İşte son üç PKK’lı kadının cenazesinin kaldırılışı... PKK, “başşehir” Diyarbakır’da tören düzenliyor ve memleketlerine gönderiyor. Ankara’nın Diyarbakır’da etkisi hiç mi hiç hissedilmiyor: Polis aradan çekilmiş, PKK bezleri her yerde ve cenazelerin alındığı hastanenin bayrak gönderinde dalgalanıyor.
Birkaç gün bekledim, acaba PKK bezi çekenler bulunacak mı?  “Bulunacak mı”  diyorum ama bulunması için çaba var mı?
“Açılım”a halel getirmek, Ankara’nın hışmını üzerlerine çekmek istemeyen sorumlular, nasıl olsa olay çıkmadı diye uykuya yatmışlardır.
 
***
 
Eskiden bir PKK bezi kaldırsan peşine düşülürdü. Öcalan posteri de taşıyamazdın. Öcalan posteri taşınmasına ceza verilmiyor artık. Ama beni şaşırtan, PKK, Diyarbakır’ı teslim almışken ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bölümünü âdeta “PKK Krallığı”na çevirmişken neden Öcalan’ın resmini asmadılar ve taşımadılar?
Kimileri diyor ki; Diyarbakır’da cenazelerin kaldırılış mitinginde, Abdullah Öcalan’ın hiç resmi görülmedi, kimi de çok az taşındı...
Bu meselenin başka yönünü hiç düşündünüz mü? Madem “serok” (başkan) o; tam bu fırsat, “Serok Apo!” diye ortalık inletilir, Diyarbakır’ın emniyet ve valilik hariç, her binasına Öcalan posteri asılabilirdi. (Emniyet ve valilik binalarına da, hani  “’Ülke’ bizim, onlar artık misafirdir ayıp olur”  diye asmazlardı, sanırım. Ne günlere geldik, görüyorsunuz!)
 “Barış” görüşmeleri yapılıyormuş!.. (Görüşmelere  “barış”  adı verilmesi, başlı başına PKK’nın kazancıdır.) Öcalan’la görüşmenin ilân edilişinin hemen ardından:  “Bu görüşmelerden bir şey anlayan varsa beri gelsin, Cumhurbaşkanı ve Başbakan da dahil”  demiştim. Herkes, Ak Partililer ve “yandaş” taifesi, sol/liberaller hariç, aynı soruyu soruyor, kimse bir açıklama getirmiyor/getiremiyor. Hele Başbakan R. T. Erdoğan’ın Gaziantep’te:  “Kürt meselesi yoktur... PKK silâhı bırakmalıdır, ülke dışına çıkmalıdır”  dedikten sonra böyle “barış” görüşmelerinin olmadığına, onun için kimsenin bir açıklama getiremediğine kâni oldum. Ama “barış” diyerek PKK’nın daha yayılmasına, yol açtılar. Son cenaze kaldırma töreni bunu gösterdi. Sonra  “asayiş berkemal” dediler. PKK, her şeye hâkimken, her yere bezini asmışken hâdise çıkarsaydı, olur muydu şimdi? Kimi ve neye karşı oraya buraya taş atacak, ortalığı yıkacaktı? Örgüt kendisine zarar verir mi?!
 Asıl husus; Diyarbakır’ı Kandil organize etti. Öcalan posteri onun için taşınmadı. Öcalan’a mesaj gönderildi: Bizim dilimizden konuştuğun müddetçe seroksun!

(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)