Her 1 Mayıs'ta...

Hiç uzatmadan söyleyeyim... İçinde yer aldığım ve en acı anlarına gözlerimle tanıklık ettiğim 1 Mayıs 1977'de başlayan süreç devam ediyor.

Nedir o süreç, anlatayım...

Her 1 Mayıs'ta sol ile halk arasındaki mesafe açılıyor. Vuslat gerçekleşmiyor, tersine solun sosyolojik gurbeti iyice derinleşiyor.
Dahası, her 1 Mayıs'ta, yani "emek ve dayanışma günü"nde doğrudan emekçilerle onların yanında olduklarını iddia eden solcuların dertleri de birbirinden ayrışıyor.
Kısacık bir bakış atmak bile 1 Mayıs'ın sembolik gücü ve demokratik etkisiyle emekçilerin talepleri arasındaki uçurumu görmeye yeter.
Gelecek kaygısı içinde ve sosyal haklarından yoksun sayısız insan bu gün gelince coşku duymak ve dayanışmak yerine tedirginliğe kapılıyor ve evine çekiliyorsa, durup düşünmek gerekir.

Öyle bir durum ki...

Yüz yıl sonrasının sosyal tarihçileri Türkiye'deki 1 Mayısları mercek altına alsalar, bu günün solu halkın gözünde "yabancılaştırmak" için kapitalistler tarafından bir komplo olarak uydurulduğuna inanırlar.
Yalan mı?

Bilirim, iyi bilirim; şimdi söylediklerime kızacak olanlar akşam kafayı yastığa koyduklarında dişlerini sıkarak da olsa beni onaylayacaklar.


İşin ilginç yanı...

Halk bu manzaraları izledikçe önce sorguluyor; sonra ağır ağır aydınlanıyor. Buna karşın solcular ve kendini solcu sanan sağcılar gitgide daha çok içlerine kapanıyorlar.
Günlerdir Taksim'in emekçiler için ne kadar "kutsal" olduğunu anlatmaya çalışan Doğan medyasına, hele hele birden 1 Mayısçı kesilen "paraleller"e; DİSK ile TÜSİAD'ın el ele tutuşmasına halkın içinden katıla katıla güldüğünü anlamak istemiyorlar.

Ankara'da, İzmir'de, Kadıköy'de 1 Mayıs meydanlarına çıkan pankartlarda muhalefetin şiddetli baskı altında olduğu tek parti dönemine övgü düzen pankartların yalan dünyasını halka yutturacaklarını sanıyorlar.
En beteri şu ki, böyle yaptıkça kendilerinin de o halkın bir parçası olduğu gerçeğinden uzaklaşıyorlar.

Düşünebiliyor musunuz?..

Sosyal medyadan; yani sosyal hipnoz mecralarından gözünü ayıramayan ama otobüste yanında oturduğu yorgunluktan uykuya dalan genç işçiye ve onu her sabah okuyup üfleyerek işe gönderen ninesine dönüp bakmayan bir sol!

İflah olmaz bir aldanış bu!

Oysa kendini baştan inşa edebilecek bir sol için bu ülkede yapılacak ne çok şey, gidilecek ne uzun ve güzel bir yol vardı. O fırsat geçti gitti, sanırım.

(Sabah Gazetesinden)