Helikopterin sökülen parçaları

Muhsin Başkan'ı sevenlerin bir kısmı, samimiyetle suikast iddiasında ısrar ediyorlar. Israrın ötesinde adeta temenni ediyorlar.

Belki biraz da bu suikast tartışmaları ile onun aziz hatırasını daha diri tutuyorlar. Bir helikopterin içinde sıradan bir ölümü ona yakıştırmak yerine, her türlü hayal gücünü kışkırtan suikast tartışmalarının gizemine sığınıp teselli buluyorlar. Muhsin Başkan'ın kaybı çok erkendi. Hepimiz hazırlıksız yakalandık. Hele bu kadar hızlı, bu kadar iddialı ve dolu dolu yaşarken.

Muhsin Başkan'ı sevmeyenler arasında ise suikast iddiasına inananların 'Ergenekon'un gizli tanığı tezi' açıklanması bir başka sıkıntı. Muhsin Yazıcıoğlu bir siyasî partinin genel başkanı ve hâlâ bir gençlik lideri idi. Eğer Ergenekon Muhsin Başkan'la bir organik bağ içine girdiyse, onun arkasındaki kitle desteği üzerine hesap yaptığı için olmalıydı. Muhsin Başkan'ın konumundaki biri ise ancak kendisine bu çerçevede yapılan kanun dışı teklifleri deşifre etmek üzere gizli tanık olur. Teklif de ancak kitlenin provokatif amaçlı kullanılması ve karşılığında bazı çıkarların temin edilmesi içindir. Böyle bir provokatif eylem veya görünür bir Muhsin Başkan-Ergenekon işbirliği oldu mu? Hayır. Kendisine böyle bir teklif yapılsaydı, gizli tanık olmak yerine Ergenekon'u açıktan deşifre etmek ona daha fazla yakışmaz, siyasî olarak da daha fazla avantaj sağlamaz mıydı? Pazarlık konusu olan 'kitle desteği' yani teşkilat meselesi olduğuna göre, bu tekliften Muhsin Başkan'ın yakın çevresindekilerin haberinin olmaması mümkün mü? Kaldı ki Muhsin Başkan'ın hayatının 7,5 senesi Ergenekon tezgâhlarıyla Mamak'ta geçti. Bu iddiayı gündeme getirenlerin Muhsin Başkan'ın kişiliği hakkında en küçük bir fikri bile yok. 2007 seçimlerinden önce Ergenekoncuların siyasî oluşum teşebbüsü ve görüştüğü kişiler ise herkes tarafından biliniyor. Söz konusu olan bu teşebbüs ise Muhsin Başkan'ın muhatap olduklarına aynı şekilde muhatap olan en az iki düzine adam var. Benim gibi bu teşebbüsü Muhsin Başkan'dan dinlemiş ve bilgi sahibi olmuş olanlar da cabası. Teşebbüs çok acemice ve milliyetçi camiadan gördüğü karşılık ise çok soğuk.

Helikopter enkazından sökülen parçalara gelince. Benim ilk aklıma gelen ihtimal helikopterin bağlı olduğu şirket ile sigorta şirketi arasındaki alacak meselesiydi. Böyle değilmiş ve daha basit bir açıklaması varmış. Bu açıklamayı tam 3 bin saat, aynı cins helikopterle uçmuş emekli pilot albay bir ahbabımdan dinledim. "Sigorta değilse neden bu cihazları söküp sonra da kaybettiler?" soruma kendinden emin şu cevabı verdi: "Satmak için." Helikopterin uçaklar gibi uçuş bilgilerini kaydeden bir karakutusu olmadığını, bu cihazların temel özelliğinin ise çok para etmesi olduğunu söyledi. Ahbabımın 'her biri piyasada 50-100 bin dolar arasında para eder' açıklaması, bu cihazların sökülmesinin farklı bir yorumu değil mi? Elbette bu da bir iddia. Sonuçta bu iddia da soruşturma konusu yapılıyor. Tutuklamaların gerekçesi de bu iddia olabilir. Subayların bu cihazları satmak üzere sökmeleri ve Kaza Kırım ekibinin de bu hırsızlığa ortak olması sadece bir iddia. Ama mutlaka değerlendirilmesi gereken bir iddia. Acı ve elem içinde başımıza geleni komplolarla açıklamaya çalışırken birden karşımıza mezar soyguncuları çıkıyor. 1970'lerde yaşadığımız kavganın ortalıkta dolaşan müdahilleri arasında da aynı mezar soyguncuları yok muydu? Bugün hâlâ içinden çıkamadığımız terörle hayatını sürdüren soyguncular olmasa, Türkiye çok farklı bir ülke olmaz mı?

Muhsin Başkan'ın ve diğerlerinin kanında bulunan yüksek karbonmonoksitin bir açıklaması yok. Pilot ahbabım, 'motordan helikopter kabinine hafif bir sızıntı bu duruma yol açmış olabilir' diyor. Bunların hepsi iddia ve yorum. Suikast iddiasının doğruluğu da yanlışlığı da henüz kanıtlanmadı. Gerçeğin ortaya çıkmasını beklerken bizlere Muhsin Başkan'ın hatırasına sahip çıkmak düşüyor.