Hayaletlerin haftası

Yaklaşık dört yıl önce, 1930ların Büyük Buhranına göndermeyle Bu kriz o kriz diyerek, bundan sonra bizi bekleyen olası siyasi gelişmelere dikkat çekmiştim. Cuma günü, Financial Timesta Stephen Kingin, “1930’ların Hayaletleri Geri Geldi başlıklı yazısını okuyunca yazara hak vermeden edemedim. Gerçekten de geçen hafta izlediklerimiz, bu hayaletlerianımsatıyordu.

Hâlâ depresyondayız

Fransız, ama özellikle Yunanistan seçimlerinin çağırdığı hayaletleregelmeden önce ekonomik ortama, hani derler ya, maddi zeminekısaca bir bakalım.

Avrupa Komisyonu bahar dönemi Ekonomik Öngörü raporunu yayımladı. Raporun sunuş yazısı Ekonomik toparlanma ufukta görünüyor, ama yol uzun ve taşlı olacak sözleriyle başlıyordu. Ufuk çizgisine, tanımı gereği, ulaşılamaz ki diye söylenerek, raporun özet bölümünü okumaya başlayınca da, yoldaki aracın ufuktaki toparlanmaya gidemeden devrilme olasılıklarının daha da artmakta olduğunu düşünmeden edemedim.

Rapor 2008-09 Büyük Durgunluktan çıkışın, istikrar tedbirlerinin (kurtarma ve kemer sıkma EY) uygulanmasına paralel olarak başladığını savunuyor, ancak bu çıkışın uzun süreceğini vurguluyor; önümüzde ılımlı bir resesyon ardından düşük oktanlıbir toparlanma varmış. Rapor, belli ki, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mervyn Kingin Bu çıkışı olmayan bir çöküştü (“bust withouth boom) saptamasına (Financial Times 03/05/12) katılmıyordu. Ancak, geçen hafta Fransız ve Yunanistan seçimlerinden sonra oluşan, Avrupada bu istikrar tedbirlerine karşı bir ayaklanma başladığına ilişkin genel kanı, raporun Avrupayı krizden çıkaracak politikalar dediği şeyin altındaki zeminin hızla dağılmaya başladığını gösteriyor, Mervyn Kingin saptamasını destekliyordu.

Bu sırada, sözde ekonomik toparlanmanın amiral gemilerinden JP Morgan, adeta piyasaları sarsarakUyumayın, mali kriz hâlâ burada dedi. JP Morgan, piyasalarda 2 milyar dolar kaybettiğini açıkladı. JP Morganın hisse senetleri de yüzde 9 gerileyerek bankanın değerinde, Wall Street Journalın deyişiyle 13 milyar dolarlık bir delik açtı.

Bu açıklamada, karşımızda denetimsiz biroyuncununya da yasadışı bir hareketin olmadığının vurgulanması önemli. Kısacası, risk hesapları tutmamış. Her mali kriz, risk hesaplarıtutmadığından patlak vermez mi?

Dahası, krizin temel dinamiklerinin hâlâ anlaşılamamış olması, siyasi sonuçlarının gelmeye devam edeceğini gösteriyor. Örneğin, 2007de patlayan kredi balonu (55 trilyon dolarlık dünya ekonomisinde 1000 trilyonluk bir finansal balon oluşmuştu), kapasite fazlası (aşırı birikim talep yetersizliği yükü) temizlenmeden, sermaye birikimine, tüketim kapasitesine enerji verecek yeni üretim alanları, teknikleri yaratılamadan ya da talan (merkeze servet transfer alanları - emperyalist paylaşım) alanları bulunmadan Batı kapitalizmi bu krizden çıkamayacak. Bu koşullar gerçekleşemediğinden de, hükümetler ısrarla yükü emekçilerin, orta sınıfların sırtına yükleyerek sistemi ayakta tutmaya çalışacak. Bu da tarihin olasılıklar yelpazesi içinde isyan, devrim, askeri ya da faşist darbe, hatta savaş olasılıklarını güçlendirmeye devam edecek.

1930’ların hayaletleri

Financial Timestaki yorumunda Stephen King, hâlâ şu veya bu biçimde Büyük Depresyonda olduğumuzu saptadıktan sonra, yukardaki paragrafta vurguladığım soruna değinerek, bugünkü kemer sıkma politikalarındaki ısrarı, alacaklıların tüm sorumluluğu borçlulara yükleme çabasını, 1930’ların Altın Standardı sisteminde kalma ısrarına, rekabeti arttırmak için fiyatlara ve ücretlere yüklenme politikalarına benzetiyor. Böylece, Viyananın en büyük bankalarından Creditansalt 1931de çöktü, o zamana kadarBüyük Durgunlukolan şey Büyük Buhrana dönüştü. Birkaç yıl sonra da Viyana Hhalkı sokaklarda Hitleri selamlıyordudiyor. (Financial Times, 10/05/12). Borçlarını ödeyemeyenler, yabancı alacaklıları suçluyordu, milliyetçilik yabancı düşmanlığı güçleniyordu. Tabii kapitalizm düşmanlığı da.

Bence King, Avrupa Birliğinin karşı karşıya olduğu ironiyi de, çok iyi özetliyor: Avro bölgesinin krizini başarıyla çözebilmek için daha fazla Avrupa (Birliği-EY) gerekiyor, ama gittikçe artan sayıda Avrupa seçmeni daha az Avrupa istiyor.

Kingin bu saptamalarını etraflıca aktardım çünkü, Financial Timestaki başka yorumlar, dolayısıyla da sanırım, ekonominin zirvelerinde giderek güçlenen bir eğilim, Fransada Hollandeın yeni bir başlangıç yapabileceğine inanıyor. FT başyazısısiyasetin ekonominin önüne geçtiğini vurguladıktan sonra, Avrupanın sancılı bir demokratik yenilenme sürecine girdiğini saptıyor. Cumartesi günü, FTnin demokratik yenilenme başlıklı yorumu da Kaçınılmaz olarak yeni, genç deneyimsiz, denenmemiş, kimi zaman, hoşa gitmeyecek aşırı politikacılar ortaya çıkacak. Bu da yolu çok engebeli yapacak diyerek, çok da kaygılanmadığını göstererek bitiriyordu.

Hafta sonuna doğru gelen haberler, kemer sıkma politikalarında ısrar etmekle birlikte Alman yönetiminin, belli tavizler vermeye hazırlandığını, Almanyanın belli bir enflasyon ve ücret artışına izin vereceğini, kemer sıkma önlemlerini biraz gevşetmeyi kabul edebileceğini gösteriyordu (Der Spiegel, New York Times, 10/05/12).

Umut Yunanistan solu

Almanya ve Brükselde ekonomi politikalarının yön değiştirmeye başlamasının arkasında, Yunanistan seçimlerinin sonuçları ve Yunanistan solunun, şimdilik uzlaşmaz görünen tutumu var. Bir faşist partinin ve milliyetçi Bağımsız Yunanistan partisinin de beklenenin üstünde oy almış olması, kaygı yaratmış görünüyor. Dahası, Yunanistan’ da sol, kemer sıkma politikalarını kesinlikle reddettiği için hükümet de kurulamıyor; kamuoyu yoklamalarından, gündeme gelecek bir erken seçimde, halkın tavrını değiştirmeyeceği, geçen hafta seçimlerde yüzde 16 oy alarak ikinci parti olan SYRIZAnın (sol partiler bloku) oylarını yüzde 27ye yükselterek birinci sıraya oturacağı, Yunan seçim yasası gereği birinci gelene verilen ek 50 iskemleyi alacağı anlaşılıyor. Bu koşullarda yeni hükümeti, SYRIZA, yanına diğer sol partileri de alarak kurabilecek.Ne kâbus ama?Hem sermaye açısından, (biraz ironik hatta ters olacak ama) hem de sol açısından...

Acaba sol seçimlerden önce bir birlik oluşturabilecek mi? KKE, “Komintern III Dönem (1928-33) hastalığı olarak bilinen, diğer sol partileri karşısına alma, yalnız davranma ısrarından kurtulabilecek mi? SYRIZA hükümet olursa, Fransız Halk Cephesi (1936-37) gibi, reformlardan vazgeçerek, FKP lideri Thorez gibi işçi hareketini dizginleyerek düzenle uzlaşacak mı?

Eğer uzlaşmaz, Dimitrovun, Komintern 7. Kongre raporunda önerdiği gibi savunmadan saldırıya geçerse, sermayeyi, bankaları hedef alarak reformları ilerletmeye devam ederse, orduyu, polisi, İtalyada, Yunanistanda yeni başbakanları paraşütle indiren uluslararası güçleri nasıl durdurabilecek?

Yine 1930ların hayaletleri işte.

(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)