Almanya’da yaşıyorum… Birkaç günlüğüne İstanbul’daydım… İzlenimlerimi peyderpey yazacağım… Ama ‘Hayat pahalılığı’ndan yani Türkiye’nin en önemli sorunlarından biriyle başlayalım… Rus edebiyatının en önemli yazarları denildiğinde akla gelen ilk isimlerden biri Lev Nikolayeviç Tolstoy ‘İnsan neyle yaşar‘ adlı eserinde pahalılık için ‘Ekmek pahalı, emek ucuzdu‘ diyor… Bunu da şöyle anlatır… ‘Vaktiyle karısı ve çocuklarıyla kulübede yaşayan bir ayakkabıcı vardı. Ne ev kendinindi, ne toprağı vardı; ailesini de sadece ayakkabıcılıkla geçindirirdi. Ekmek pahalı, emek ucuzdu; kazandığını yiyeceğe yatırırdı.‘
* * * *
Enflasyon, günlük hayatta çokça kullanılan mal ve hizmetlerin fiyatlarının sürekli artmasıdır… Yani aynı mal ve hizmetleri satın almak için ödenen paranın bir dönemden diğerine artmasıdır. Ama açıklanan enflasyon ile halkın hissettiği enflasyon, yani İngilizce ‘Cost of living‘ denilen yaşam maliyeti, hayat pahalılığı sıklıkla karıştırılır… Hayat pahalılığı alım gücünün çarşı pazardaki fiyatlar karşısındaki çaresizliği olarak nitelenebilir… Enflasyon azalsa bile hayat pahalılığı artmaya edebilir…
* * * *
Bu konularda iş pratiğe gelince işler sanıldığı kadar kolay değil… Örneğin hangi mallar, hizmetler ölçülecek… Bu konunun iki aktörü var… Hükümet ve vatandaş… Her ikisinin hedefi, derdi bir ölçüde farklı… Hükümet, ekonomideki arz-talep dengesini takip için enflasyonu ölçüyor… Vatandaşın derdi ise enflasyon rakamından ziyade hayat pahalılığı… Birkaç çarpıcı örnek… Geçen yıl Kadıköy’de bir gömlek almıştım 75 Lira’ya… Aynı mağazaya aynı gömleği almak için gittim… 115 Lira yazıyordu etikette… Sordum… Binbir sebep öne sürdü mağaza sahibi… Bana göre, bu kadar fiyat artışı için sebeplerin hiçbiri inandırıcı değildi…
* * * *
İki gün önce de çarşıda erkek çorapları gördüm. Tanesi 2,5 Liraydı… İki gün sonra aynı çorabı bir başka esnafta gördüm. Sordum, 9 Lira dedi. Bir başka esnafa sordum, 5 Lira dedi. Üşenmedim ilk esnafa döndüm… Baktım 5 Lira yazıyor… ‘Yahu burada kocaman 2,5 Lira yazıyordu‘ dedim… Ne dese beğenirseniz… ‘O iki gün önceydi. O zaman alsaydınız‘ dedi… ‘İki günde ne değişti de yüzde yüz zam yaptınız‘ dedimse de cevap vermedi… Evimizin yakınındaki zincir markette somon balığı filetosunun kilosu 137 liraydı… Üsküdar‘da baktım… Tüm balıkçılarda 90 liraydı… Meraktan soğan, patates gibi sebzelerin fiyatlarını zincir mağazalarda, çarşıda, pazarda not ettim… Detaya boğmayayım…. Fiyat farkları bir hayli…
* * * *
Avrupa ekonomisinin nabzını Londra’da tutan Cüneyt Başaran, geçtiğimiz günlerde, ‘Avrupa’da ve İngiltere’de uzun yıllar sonra enflasyon ile karşılaşıldı. İngiltere’de fiyat artış oranı yüzde 3.2 ‘ diyordu… Ekliyordu… ‘İngiltere Merkez Bankası’nın yaptırdığı bir araştırma var. TCMB’nin her ay açıkladığı beklenti anketine benzer. İngiltere’de ortalama vatandaş, geçen 12 aylık süre içinde fiyatların arttığını hissediyor‘… Almanya örneği… Ağustos itibariyle Almanya’da enflasyon oranı yüzde 3.9… Enflasyon sepetindeki gıda fiyatlarındaki artış ise yüzde 4,6 olmuş…. Böylesine yüksek bir oran 28 yıldır ilk kez yaşanıyor… En son yüzde 4,3 ile Aralık 1993’de olmuştu…
* * * *
Enflasyon artışı, hayat pahalılığı aslında sadece Türkiye ile sınırlı değil… Fiyat artışları tüm ülkelerde yaşanıyor… Bunda elbette küresel ölçekte etkisini hissettiren iklim değişikliğinin yol açtığı kuraklık, Corona salgını ve enerji fiyatlarındaki artış gibi pekçok şeyin etkileri mutlaka var… Ancak Türkiye’de başta gıda olmak üzere fiyatlardaki artış oranı sadece böyle etkenlerle açıklanamayacak kadar yüksek olması dikkat çekici bence… Bunun sebebi/sebepleri olmalı…