Hadi tutuklatın beni

MELİH Gökçek’in “Fransa Büyükelçiliği’nin önüne Cezayir Anıtı dikeceğim” şeklindeki açıklaması, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar Türk’ün bulunduğu her yerde büyük bir heyecan fırtınası estirdi.

Gözler yaşardı, tüyler ürperdi, yürekler titredi.
“Mücahit Melih” sloganları yeri göğü inletti.
Bir “kahraman” muamelesi gören Melih, o gün bugündür tebrikleri kabul etmekle meşgul.

Fakat o da ne!
Tam da Melih Gökçek’in kahramanlığı konusunda birlik ve beraberlik tesis edilmişken...
Ahmet Hakan denilen bir adam, pişmiş aşa su katmasın mı?
Melih Gökçek’in atılımıyla inceden kafa bulmaya kalkmasın mı? Bizim Melih, “Yahu Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar her yerden tebrik yağıyor, adamın biri de çıkıntılık yapsın varsın” demek yerine...
Hemen oğluna ait “televizyon istasyonu”nu harekete geçirdi.
Ekrana bir altyazı yazdırdı:
“Savcılar Ahmet Hakan’ın Oda TV bağlantısını araştırıyor, yakında tutuklanabilir.”
Kanalda görevli “minibüs muavini” ile “çakma komiser” kırması şahıs da alışılmış goygoyuyla tozuttu ortalığı:
“Savcılardan bir haber geldi, dediler ki sıra Ahmet Hakan’da...”

Melih’e, oğluna, Melih’in oğlunun televizyonundaki goygoycuya şunu demek isterim:
Elinizden geleni ardınıza koymasanız da...
Savcılarınızı, polislerinizi harekete geçirseniz de...
Operasyonlarınıza yeni operasyonlar ekleseniz de...
“Tutuklanacaksın” falan diyerek korku salmaya çalışsanız da... Bu kalem, sizin saçmalıklarınıza “saçmalık” demekten milim geri adım atmayacak.
Zillet altında zelil bir şekilde yaşamaktansa, Silivri Cezaevi’nde kibirle yatarım daha iyi...

SORU: Ermenilere yönelik bir katliam yapıldığının artık Türkiye’de kabul edildiğini söylemişsiniz. Bunu nereden çıkardınız?
CEVAP: Şuradan çıkardım: Devletin resmi kurumu olan Türk Tarih Kurumu’nun Ermeni Masası’nın başındaki isim Prof. Dr. Kemal Çiçek, “Ermeni soykırımı yoktur. Ancak Ermenilere yönelik bir katliam olmuştur” diyor.

SORU: Ermenilere yapılan zulümden söz ediyorsunuz. Peki Ermeni çetelerinin Türklere yaptığı zulümler ne olacak?
CEVAP: Ermeni çetelerinin Ruslarla işbirliği yaparak Türklere yönelik zulümler yaptığı doğrudur. Fakat Ermeni çetelerinin yaptıkları bu faaliyetlerden bütün Ermeniler sorumlu mudur? Bazı Ermeniler çete faaliyeti yaptılar diye kadın çocuk genç yaşlı demeden Ermenilerin kahir ekseriyetinin yerlerinden yurtlarından edilmelerine onay verilebilir mi?

SORU: “Tayyip Erdoğan Dersim için özür diledi, Ermeni meselesi için özür dilemedi. Burada bir çelişki yok mu?” diye soruyorsunuz. Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet’in başbakanı... Tabii ki Cumhuriyet döneminde yapılan katliam için özür diler. Cumhuriyet’in başbakanı neden Osmanlı döneminde yapılanlar için özür dilesin ki?
CEVAP: Eğer Cumhuriyet’in başbakanı, sadece cumhuriyet döneminde olup bitenlerden sorumlu ise neden Osmanlı döneminde olup bitenlere yönelik iddialar karşısında canla başla feryat etmektedir? Neden “Ben Cumhuriyet’in başbakanıyım, Osmanlı’dan bana ne?” dememektedir?

MÜMTAZ’ER Türköne’nin Atatürk Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine getirilmesine...
“Atatürk’ün kurumunun başında Atatürk düşmanı birinin ne işi var” diyenlerdenseniz...
Mümtaz’er’e kıyak yapmış olursunuz.
Çünkü böyle bir durumda Mümtaz’er’in kendisini savunması acayip kolaylaşır.
Çıkar der ki:
“Ben Atatürk düşmanlığı yapmıyorum, Atatürkçülük adına yapılanlara düşmanlık yapıyorum.”

Oysa söylenmesi gereken şudur:
Ey Mümtaz’er!
Sen ki son yıllarında “sivillik” adına devletin ideolojik aygıtlarına laf saydırmakla geçirdin.
Devlet eliyle ideoloji oluşturulmasından, resmi ideolojiden yakındın durdun...
Fakat gün gelip de devletin ideolojik aygıtının tepesine oturma fırsatı çıktığında üzerine atlayıp “Elimizden gelen hizmeti vereceğiz” dedin.
Ne iş?

Mümtaz’er’e “Seni gidi Atatürk düşmanı, ne işin var Atatürk’ün kurumunda” derseniz, milim etki uyandırmazsanız.
Ne milimi, ne etkisi?
Hoşuna bile gider.
Ama esas söylenmesi gerekeni söylerseniz...
Çaktırmasa da öfkeden kulakları oynar.

GÖZLERİNDE her daim var olan o hüzün bulutu, sanki babasının katillerini utandırmak için oraya yerleşmiş gibiydi. O hüzün bulutuyla babasının intikamını aldı.
Yaşadığı büyük acıyı hayatının odak noktasına koydu ama ona teslim de olmadı.
Doğu’yu da Batı’yı da anlamaya çalıştı: Sartre’ı da anladı, Fadlallah’ı da...
Riskli hareketler yapmaktan kaçınmadı: Herkesin Refah Partisi’ni öcü bildiği günlerde o partiye girdi.
Geçirdiği trafik kazasını imtihan bildi.
Onu değerlendirirken kendime hep şöyle dedim: Başına gelenler senin başına gelseydi sen asla onun kadar dirayetli olamazdın.

MİLLETVEKİLİ maaşlarıyla ilgili düzenleme...
Eğer bir gece yarısı bütün gözler Fransa’ya çevriliyken alakasız bir konunun içine sokulmasaydı...
Bir itirazım olmazdı.
Çünkü ben...
Vekil seçtiğimiz kişilerin kimseye minnet ve tamah etmeyecek ölçüde bir gelire sahip olmaları gerektiğine sonuna kadar inanıyorum.
Meclis Başkanı Cemil Çiçek’in dediği gibi:
“Bir milletvekili yüz düğüne gider, bir çeyrek altın kaç para? Siz hesaplayın”.

Benim itirazım...
Yapılan zamma değil.
Benim itirazım...
Milletin gözünden kaçırma gayretine, köylü kurnazlığına, yapılan işin kamu önünde savunulmamasına, cesaretsizliğe, idareciliğe, göz bağlamacılığa, geçiştirmeye...

DERSİM’de büyük bir katliam yaşandığını kabul etmek...
Dersim’de yaşananlar nedeniyle devlet adına özür dilemek...
“Tarihimizle yüzleşmek” olarak algılanıp erdem diye alkışlanırken...
Kahramanmaraş’ta yaşanan katliamda ölenleri anmak neden provakasyon olarak değerlendiriliyor?
Neden ölenleri anmak isteyenlerin karşısına jandarma dipçiği çıkarılıyor?
Neden ölenleri anmak isteyenler Maraş’a sokulmuyor?
Ya da şöyle sorayım:
Dersim duyarlılığı var da, neden Maraş duyarlılığı yok?
Yoksa bütün mesele Maraş konusunda gösterilecek duyarlılığın Kemal Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakacak bir yönünün bulunmaması mıdır?