Geçen hafta bilgisayarlı muhasebe dersinde öğrencilerime; sipariş, irsaliye ve fatura arasındaki ilişkiyi öğretmeye çalışırken adeta zıvanadan çıktım…
Bilgisayar üzerinde şöyle bir uygulama yapmaları gerekiyordu:
Önce mal alım siparişi verilecek… Bu sipariş geldiğinde kontrolleri yapılarak teslim alınacak… Ardından irsaliye kaydı sisteme girilecek… Birkaç gün sonra faturası kesildiğinde de sisteme girilen irsaliye faturalaştırılacak… Bu arada alınan malın borcu, kabul edilen ödeme planına göre, bir kısmı nakit, bir kısmı banka, bir kısmı da çek veya senet üzerinden ödenecek…
Fakat gelin görün ki;
- Malı almadan ödemesini yapmaya çalışanları,
- Verilmeyen siparişi teslim almaya kalkanları,
- Mal teslim edilmeden fatura kaydı yapanları,
- Satıcıya çek verecek yerde müşteriden çek alanları görünce; tabiri caizse nevrim döndü!...
Çok basit bir muhakemeyi bile yapamaz hale gelmişler!...
Hiçbir zeka özrü bulunmayan bu çocukların, borç ve alacak kavramlarını anlamayacak derecede körelmelerinin sebebi ne olabilir?
Tabi ki, ezbercilik!...
İlk öğrencilik gününden son öğrencilik gününe kadar bir türlü sistemin içinden atamadığımız şu ezbercilik…
Bugün itibariyle, eğitim ve öğretim sistemimizin tüm kademelerinde “ezberciliğin gücü” zirveye ulaştı!...
Öğrenciler; çözümleme, sorgulama, araştırma ve doğru düşünebilme yolunda önceki kuşaklara göre çok gerideler…
İlkokul, ortaokul, lise ve üniversite fark etmiyor… Bütün okullar aynı kısır sisteme zincirlemiş kendini…
Verilen derslerin yüzde 90’ı ezbere dayalı… Her biri, bir kitabın içine hapsedilmiş!...
Hocaların kimi okuyor, kimi de okutuyor… Fark bu…
Sınavlarda ise; öğrencinin kitaptaki bilgileri papağan gibi tekrar etmesi isteniyor…
Profesör ünvanlı hocanın biri vaktiyle bu benim alanım deyip dersi almış; iki gün sonra da kitabı var mı diye telefon açmıştı?
2004 yılında güya reform yapmış; ezbercilikten bir nebze uzaklaşmak için ders kitaplarını yeniden yazmıştık… Kuru sıkı yazılar yerine kitapları biraz daha görselleştirmiştik…
Yaşayarak öğrenme metodunu programa almış, çoklu zeka kuramına ağırlık vermiştik…
En nihayetinde ezberciliği terk edecek; test soruları yerine açık uçlu sorularla zihin geliştirecektik…
Fakat ne yazık ki, anlaşılmaz bir şekilde, yirmi yılın sonunda başladığımız yere geri döndük!..
Şimdilerde, “bir işe yaramaz MEB kitabı” diye alay ediliyor o yayınlarla…
Çocuklarımızın kafasını; anlamını, gerekçesini, faydasını ve işlevini bilmedikleri bir yığın bilgiyle doldurmaya devam ediyoruz!…
Birileri, bu bilgileri önemli görmüş ve yeni nesle öğretilmesine karar vermiş… Yeni nesil de bunları tartışmasız ve sorgusuz öğrenmek zorunda!...
Dar kalıplar içine sıkıştırılmış dini, ahlaki ve örfi bilgilere “mutlak doğru” muamelesi yaparak; tartışılmasına ve sorgulanmasına izin verilmeden aynı şekliyle ezberletilmesi, “militarist” kimlik dışında kimseye bir şey kazandırmaz…
Diğer taraftan; sanayi devrimi ile birlikte toplum yapısı değişen yeni dünya, ezberci eğitimi en başında terk etmeyi başarmıştır…
Bu yeni dünyada artık çok bilen değil; düşünen, araştıran, sorgulayan ve tartışan insanlara yer var...
Lider toplum olmak istiyorsanız yetiştirmeniz gereken insan tipi budur…
Ezberci eğitimin ve öğretimin sonucunda etrafına at gözlüğü ile bakan bireyler yetişir.
Mesleki anlamda kendini geliştiremeyen, ortaya orijinal bir ürün koyamayan, katma değer yaratamayan, araştırma ve geliştirmeden hiçbir şey anlamayan taklitçi bireyler…
Düşünemeyen, sorgulayıp, eleştiremeyen bu bireylerin kendilerine güveni de yoktur… Hatta kendilerini yönetmekten bile acizdirler…
Ayakları üzerinde duramayan, çoğunlukla sorunlarına çözüm üretemeyen kişilerden müteşekkil toplumların bilimsel, teknik ve ekonomik olarak gelişmesi mümkün değildir…
Böyle bir toplum; doğal ve beşeri zenginliklerini ortaya çıkaramaz… Varlık içinde yokluk çeker…
Bahanelere sığınıp, gelişememenin sebeplerini dışarıda arar… “Dış güçler” kelimesi dillerde pelesenk olur…
Geri kalmışlığın ezikliğinden kurtulmak için, kendini geçmişin ihtişamıyla avutmaya çalışır…
Sorgulamayı, eleştirmeyi ve yorumlamayı nazara almayan ezberci sistem; onca girişime rağmen hala, ilköğretimden üniversiteye kadar her kademede Ülkemizdeki varlığını sürdürüyor...
Eğitim sistemimizin amaçlarından başlayarak; “sorguladı, eleştirdi, yorumladı, analiz etti, sentez yaptı, düşündü vb.” ifadelere önem vermek zorundayız…
Müfredatımızda, öğrenciyi ezbere yönlendiren konular yerine, onu araştırmaya ve soruşturmaya yönelten konulara ağırlık verilmeli…
Ders kitaplarına 2004 yılında getirilen yenilikten vazgeçilmemeli; seçme ve yerleştirme sınavlarında ezbercilik yoluyla edinilen değil, muhakeme yoluyla kazanılan bilgiler ölçülmeli…
Öğrenciyi dört duvar arasına hapseden ve kitaplara esir bırakan ders anlatım metotları da bir an önce terk edilmelidir…
Aksi takdirde, ezberlemekten, kopyalamaktan ve taklit etmekten başka becerisi bulunmayan insanların insafına kalacağız... Haberiniz olsun…