Dün Dereboyu’nda Califorian’ın park yerinde arabamı almak için ilerliyorum. Bu arada arabalarına gelen biri erkek, üçü bayan dört kişilik bir arkadaş grubu.
Erkek olan bayanlara, “Çok çalışıp yorulmayın ha!!!” diye esprili bir uyarıda bulundu. Ben de Kıbrıslı samimiyetiyle, “ Bu nasihati kulağınıza küpe yapıp, gurdalanın da tamamdır!” deyince kahkahayı atıp, “Yoooo biz çalışmaya gidiyoruz” dediler.
Dün Dereboyu’nda Califorian’ın park yerinde arabamı almak için ilerliyorum. Bu arada arabalarına gelen biri erkek, üçü bayan dört kişilik bir arkadaş grubu.
Erkek olan bayanlara, “Çok çalışıp yorulmayın ha!!!” diye esprili bir uyarıda bulundu. Ben de Kıbrıslı samimiyetiyle, “Bu nasihati kulağınıza küpe yapıp, gurdalanın da tamamdır!” deyince kahkahayı atıp, “Yoooo biz çalışmaya gidiyoruz” dediler.
***
Para günlük yaşamda çok yaygın kullanılan ortak takas aracıdır.
İnsanlık tarihinin çok derin geçmişlerine, paranın henüz kullanımda olmadığı dönemlere ulaştığımız zaman ürünlerle takas gerçekleştirildiğini görürüz.
Para devreye girdiği zaman, satın alınan değerlerin karşılığı olarak işlevi oldu.
En doğru olan alınan değerin ödenen parayı karşılaması.
Ya da bir başka ifadeyle verdiğinizin parasal karşılığını almak.
Maaş ve ücreti salt işyerinde geçen zaman ve emeğin karşılığı olarak görürsek yanılma payımız yüksektir.
Önemli olan bir iş yerinde harcanan zaman mıdır?
Hayır değildir.
Önemli olan verimli üretimdir.
Verimli üretimin altını ısrarla çizmek isterim.
Bizde üretim yerine yaygın olarak halk diliyle “gurdalanma” var.
İnsanlar özellikle devlet işine girerek verimlilik baskısından kurutulup işler gibi görünüp, “gurdalanarak” para almayı istemektedir.
* * *
Uzun süredir maaşlara artış yapılmadı.
Hayat pahalılığı ve başka etkenlerle maaşlar en az yüzde otuz eridi.
Bunu herkes biliyor.
Fırsat bulunduğu zaman da konuşuluyor.
Yapılan açıklamalara ve konuşmalara kulak veriyorum kimse verimlilikle ilgilenmiyor.
Özellikle devlette verimlilik konusunda ciddi bir çalışma yapılsa insan kalabalığında işlerin yürüdüğü, gerçek anlamda verimlilik konusunda vahim bir tablo ile yüz yüze geleceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın.
Yıllardır her fırsatta altını çizerim.
Gündemde olup olmaması hiç önemli değil.
Bir yolunu bulur verimliliği irdelerim.
Maaş ve ücretlerin sahip olduğumuz yaşam düzeyini koruyup ileriye götürmek için artış görmesi herkesin isteği. Ancak maaş ve ücretleri belirlemenin temel ölçütü tüketim alışkanlığı olamaz. Esas ölçü verimlilik olmalı.
Kuzey Kıbrıs’ta ya da Kıbrıs Türk toplumunda 1963’lerden başlayarak yönetim eliyle üretken bir toplumun önü tıkanmaktadır.
Hade 1963-1974 arası koşullar üretken bir yapıya engeldi. Rum kuşatması vardı.
Ama 1974 sonrası Kıbrıs Türk toplumunun tek tek ve hep birlikte ayakta durması için koşullar yaratama yerine işgücünü devlet eliyle, para ödeyerek hapsettik.
Bir kişinin yapacağı işi neredeyse beş kişiye yaptıracak hatalı bir istihdam politikasıyla çok geniş bir işgücünün üretim organizasyonu dışında kalması sağlandı.
Bir kamu çalışanının ortalama sekiz saatlik bir günlük çalışma süresi içinde verimli çalışma süresi toplam bir, bir buçuk saati zor bulur.
Ortaokul, liselerde komik diye isimlendirilecek kadar az saat ders veren öğretmenler var. Aman ne olur kimse geriye kalan zamanın hazırlık için kullanıldığını söylemesin.
Kimse seslendirme cesareti göstermese de çalışanların çok önemli bir kısmı yaptığı işle aldığı paranın ne kadar denk geldiği konusunda yanıt vermekten kaçınmaktadır.
* * *
Devletin özel sektöre göre daha albenili olmasının nedeni devlette daha az çalışmayla daha çok para alınmasıdır.
Tek tip sosyal güvenlik hep hedef olarak seslendirildi. Emeklilik koşulları bakımından adaletin sağlanması yetmez. İnsan ömrünün uzun bölümü çalışarak geçer. Önemli olan çalışma döneminde verilen emek ve karşılığında alınan paranın devlet ve özel sektörde birbirine çok yakın olmasıdır.
Bütün mesele devletten başlayıp özel sektörü de kucaklayacak şekilde verimli üretimle, gelir arasında adil dengeyi kurmaktır.
Bu adam gibi başarıldığı zaman ille de devlete girme istencinin zayıflayacağını göreceğiz.
Ufukta yok ama, hadi yarın devlet çalışanları ve emeklileri güzel bir artış yapılıp, yüzlerin güldüğünü varsayalım... Peki özel sektör çalışanları ve çalışmak isteyip de iş yok diye çalışamayanlar ne olacak?
Gündem vesile olsun ya da olmasın düşünceleri verimlilikle ilgili şiddalamak istedim.
Kimsenin aldığında alacağında gözüm yok.
Yazımın ana hedefi asla çalışanlar değil, sistemdir. Yazdıklarıma tepki konulması hakkına saygım sonsuz. Ancak şöyle bir durup düşünelim. Hiçbir şey kaybetmeyiz.
Günün sözü:
Eksik doğru, yanlışa daha yakındır.
(Havadis'ten)