"Sıla hasreti artık bitmelidir" çağrısına Gülen'den gelen "Dönmeyeceğim" cevabı, tabii ki "İşin rövanşı peşinde koşan birileri"ni sevindirmiştir.
Gülen'in neden dönmeyeceğini açıklayan sözlerini kayda geçirmeliyiz.
Şöylediyor Sayın Gülen:
" -Türkiye'de yeni yeni problemlerin olmaması, bir kısım huzursuzlukların çıkmaması, bir kısım kazanımların hafazanallah kaybedilmemesi için yüzde bir ihtimalle oraya gitmeniz bu hususlara zarar verecekse, işte ben o endişeyle, şahsım adına değil de o endişeyle gitmek istemem.
- Fakirin bileceği şey gittiğimde oraya birileri, işin rövanşı peşinde koşan birileri, bazı müesseselere zarar vermek suretiyle idareyi zor durumda yüzde bir ihtimalle bırakacaklarsa şayet...
Gerekçeler ne olursa olsun
- Türkiye'deki olumlu şeylerde bir duraklama olacaksa şayet, ben bir müddet daha ömrüm vefa ederse burada kalmayı ülkeme, milletime, ülkemde olan o şeylere zarar vermemek için daussıla deyip sıla sevdasıyla kahve içtiğim kahveleri bile böyle hatırlayarak ve sonra ondan kaçarak burnumun kemikleri sızladığı anda ondan uzaklaşarak burada kalacak, yaşayacağım."
Gülen'in Başbakan Erdoğan'a "Dönmeyeceğim" diyerek verdiği bu cevabı, gerekçeler ne olursa olsun doğru bulmak mümkün değil.
Birincisi, demek ki Türkiye'deki sosyo-politik tablo Sayın Gülen'e yanlış aktarılıyor. Ayrıca Fethullah Gülen galiba Türkiye'nin ve Başbakan Erdoğan'ın şu andaki öncelikli gündem sorunları hakkında çok sağlıklı değerlendirmeler yapacak bilgilere sahip değil.
Erdoğan'ın yoğun dönemi
Şunu açıkça vurgulamalıyız.
Gülen'in Türkiye'ye dönmesi, ne Kürt Realitesi'ne ilişkin arayışları ne de yaz dolayısıyla tırmanan PKK saldırılarının dozunu etkileyecektir.
Giderek sona yaklaşan Suriye'ye ilişkin bekleyiş de Gülen'in dönmesi veya dönmemesine bağlı gelişmeler göstermeyecektir.
Avrupa'daki ekonomik krizin global yansımaları, yeni yatırım projelerine kaynak bulunması ve benzeri konuların hepsi Başbakan Erdoğan'ın gündeminde...
Eğer Gülen Türkiye'ye dönseydi, bu sayısız konunun ve sorunun arasından sadece bir tanesi gündemden düşmüş olacaktı.
O da AK Parti ile Cemaat arasındaki doğrudan diyalogsuzluktan kaynaklanan ve bazıları tarafından "Fitne" olarak da nitelenen gerginliktir.
Fitne kazanına ateş
Neticede gerçekten "İşin rövanşı peşinde koşan birileri" bu fitne kazanının altındaki ateşe odun atmaktadırlar.
Gülen'in "Dönmüyorum" cevabının doğal sonucu bundan sonra Başbakan'ın kendi üslubunca bu sorunu da şöyle ya da böyle çözeceğidir...
Bu tablo "Cemaat"in ne yazık ki "Hizmet"ten çok "Siyaset" ile özdeşleşmesini yansıtıyor...
Bu noktadan sonra Sayın Gülen'in hem uzaktan hem de ikinci ellerden izlediği Türk siyasetindeki gelişmeleri, yine uzaktan ve yine ikinci ellerden öğrenmesi süreci devam edecek demektir.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)