Göç Müzesi ve Anıtı

Yaşanan her gün aynı zamanda geçmişte yaşanan sayısız önemli olayın da yıldönümüdür aslında… Yaklaşık 10 gün sonra da Almanya ve Türkler açısından bir yıldönümünü yaşayacağız. 30 Ekim 2014 Türkiye ile Almanya arasında 1961’de imzalanan İşçi Göçü Anlaşması’nın 53’üncü yıldönümüdür. Bu anlaşma Alman ve Türk toplumlarını önemli ölçüde etkilemiştir. Üç yıl önce anlaşmanın 50. yıldönümünde çeşitli etkinlikler yapılmıştı.

 

* * *

İstanbul Sirkeci Garı’ndan ellerinde bavullarla bilinmeyene doğru yola çıkanların kendileri, çocukları, torunları artık Almanyalı… Onlara hala göçmen gözüyle bakanlar olsa bile onlar Almanyalıdır… Geride kalan yarım yüzü aşan dönemde büyük değişim yaşandı. Dördüncü nesildir Almanya’da yaşayan Türkler artık farklı bir konumda… Almanya’da yetişen nesiller, göçe dair bilgilere ve göçmenlik psikolojisine sahip değil…

 

* * *

Göç süreci bilmemiz gereken bir olgudur. Bu sürecin  getirdiği değişikliklerin etkilerini yaşıyoruz. Gelecekte de yaşayacağız. Bu süreç daha yıllarca pek çok tartışmaya, açık oturuma, sergiye, projeye konu olacak. Bu konuda çeşitli araştırmalar yürütülecek. Ama göçü ekonomik, kültürel, toplumsal bir hareketi olarak gelecek nesillere anlatacak kalıcı bir "Göç Müzesi" yok Türkiye’de… Böyle bir müze mutlaka açılmalı…

* * *

Müzeler,  geçmişin hatırlanmasına, bilgilendirmeye hizmet eden mekanlardır.  Müzeler aynı zamanda, sahip olduğu binlerce belge ve anı eşyasıyla gelecek nesiller için zengin birer kaynaktır.  Bu müze sayesinde Türkiye’de yaşayanlar "Almanya olgusu"nu öğrenecekler, Almanya’da yaşayanlar bu müzeyi gezerken, ilk göç edenlerden bugüne kadar olan süreci daha iyi kavrayacaklar. İstanbul Tophane’de bir zamanlar bünyesinde Almanya İrtibat Bürosu da olan İş ve İşçi Bulma Kurumu "Göç Müzesi" yapılmalı…

* * *

Böyle bir müze projesini destekleyen yazar, eleştirmen Doğan Hızlan şöyle diyor; “Göç deneyimlerinin her kuşakta yarattıkları, bilimin ve edebiyatın gündemine gelmedikçe, çalışma malzemesi, başvuru kaynağı sıkıntısı varoldukça, doğru teşhisler koyamayacağız. Bu müze, belgesel çalışmalar için çok önemli bir başvuru niteliği taşıyacaktır. Almanca yazılan veya Almanca’ya çevrilen yapıtların eksiksiz olmasa da bugün birkaç akademik arşivde derlenmekte olduklarını sevinçle görüyoruz. Aynı şeyi Türkçe yayınlanan yapıtlar için söylemek ne yazık ki mümkün değildir. Üstelik çoğunluğu küçük yayınevlerinde, derleme bilgilerinden uzak, ISBN’siz veya yazarının bireysel çabalarıyla yayınevsiz yayınlanan bu yapıtların artık yok olmaya başladığını  söyleyebiliriz”

 

* * *

Müzeye ilaveten Almanya’ya işçi göçünün ilk adımının atıldığı İstanbul Tophane’deki İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun önündeki parka 1973 yılında dikilen, ancak bugün harap halde olan “Göçmen İşçi Anıtı” da yenilenmeli. İstanbul’un en gelen-geçeni bol yerlerinden biri olan Tophane Parkı’ndaki bu harap haldeki heykeli çok kişi fark etmemiştir. Fark etse bile ne olduğunu, kimin yaptığını bile bilmez.  1973 yılında Cumhuriyet’in 50. yılı kutlamaları dolayısıyla yılında yaptırılmasına karar verilen 10 anıttan biri olan “Göçmen İşçi Anıtı”nı 2007’de vefat eden heykeltıraş Muzaffer Ertoran yapmıştı. Bir elinde valiz, diğer elinde işçiyi temsilen bir balyoz olan heykel daha sonra sürekli saldırılara uğrayıp parçalandı.

 

* * *

 

Heykele girişilen saldırılara üzülen heykeltıraş Ertoran o dönem şöyle diyordu. “Daha bir yılını doldurmadan önce parmaklarını kırdılar, sonra balyozun sapını. Yetmedi yüzünü ziftle boyadılar. Sonra zifti silmek bahanesiyle yüzünü yok ettiler. Birkaç kez tamir ettim ama artık yakasını bıraktım. Kaç yıldır her gün bir yerini kırıyorlar.” Dünyanın bütün ülkelerinde, parklarda, kentin önemli noktalarında, büyüklü küçüklü meydanlarda, resmi binaların önünde, heykeller vardır. Anıtlar, rölyefler, heykeller bize kişileri, olayları anımsatır. Tophane Parkı’ndaki harap haldeki heykel de Almanya’ya giden göçmen işçileri anımsatmalı.

 

* * *

İki yıl önce yapılan araştırmalar sonucu heykelin kalıplarının Mimar Sinan Üniversitesi’nin deposunda olduğu ortaya çıkmıştı. İş anıtı tekrar yaptırmaya geldi. İstanbul Anakent veya Beyoğlu Belediyesi’nin veya İstanbul Kültür Vakfı’nın bu konuyla ilgileneceğini tahmin ediyorum. Ancak bunu geniş katılımlı bir şekilde yapılması daha anlam kazandıracak. Bu konuda maddi destek sağlanırsa heykel tekrar yapılabilir. Türkiye de Avrupa’ya giden işçilere bu konuda vefa borcunu ödemiş olur.

* * *

Yazar Doğan Hızlan bir yazısında göçün ilk dönemlerini şöyle tarif ediyor.  “Kapitalizm öncesinin gelenekleriyle şekillenmiş Anadolu’nun yoksulları büyük bir cesaretle post endüstriyel toplumların metropollerinde kendilerine ve çocuklarına yeni bir gelecek aramak için gittiler.”

Göç yarım yüzyılı geçen süreye karşın devam ediyor. Türkiye’yi ve Almanya’yı etkiliyor, değiştiriyor. Alman filozof Jürgen Habermas’ın işaret ettiği gibi küresel kozmopolist toplumlara doğru adımlar atılıyor. Ancak geleceğe yönelik konuşmak için dünü iyi öğrenmeliyiz. İşte bu yüzden İstanbul’da Göçmen İşçi Anıtı’nın önünden geçerek gireceğimiz Göç Müzesi’ndeki belge, bilgi ve anıları inceleyerek küreselliğin giderek damga vurduğu çağda, Almanya’daki Türklerin, onların kültürlerinin, Türkiye ve Almanya arasındaki karşılıklı etkileşiminin geleceğini araştırmalıyız.