Gecenin yarısında avazı çıktığı kadar bağırarak konuşan kadının sözleri yankılanıyordu izbe, sessiz sokaklarda. Kapi önünden geçmekte olan bir kaç sokak köpeğiyle, mart ayının gereğini yerine getiren nöbetçi kediler dışında sanki kimse işitmiyor, tepki vermiyordu. Sorgu mu, isyan mı belli olmayan bir haykırıştı bu, sevdadan mı yoksa ofkeden mi çıkıyordu sözler...
"Ne ya senin derdin! Bunca emeğin paylaşımın karşılığında bu mu senin ödülün bize! Gitmek! Nereye be adam? Kime? Neden? Nasıl gidiyorsun!.. "
Ağlar ve susarken ara ara, salonda volta atıyordu. Gözleri ateş saçıyordu adeta, avını parçalamaya doymayacak bir aslan gibi kesiyordu adamı bakışlarıyla, aslında parçalıyordu o bakışlar.
Hiç hareketsiz kafası yerde iki büklüm oturuyor ve susuyordu adam, beklenmedik bir fırtınaya yakalanmış alabora olmuştu gemisi ya da beklediği fırtınaya gözü kapalı dalmış gibi teslimiyetçiydi.
Eliyle adamın kafasını kaldırıp gözlerinin içine baktı ve "Kimsin sen! Sevdiğim adama ne yaptın!" dedi.
Yüzünü bırakıp arkasını dönmesiyle haykırması bir oldu kadının "Nedeeeeen? " diye dünyayı inleten sesini bölen elindeki bardağın duvarda parçalanma sesiydi.
Yıllardır aynı nefes oldukları, sevgi, şefkat, iyilik simgesi kadının bir canavar doğurmasını izler gibi tepkisiz ve şaşkındı adam... O pembe yanaklı, kiraz dudaklı, boncuk gözlü, buram buram saflık kokan bir bebek beklerken bir canavar doğurmuştu kadın. Hırçın, vahşi, gözü kara, kin, öfke dolu...
Yok dedi adam bunu tek başına yapmadıki bu kadın bunu ikimiz yaptık. Sebebi benim bu doğumun bu sancının. Benimde parçalarım var bunda. Bende en az bu kadar canavarım demek ki böyle oldu doğan... Yerde oturan yıkılmış çaresiz kadına baktığında uyanır gibi oldu ve gidip sarıldı birden...
"Seni bu doğuma zorladığım için üzgünüm kadınım, beni affet doğaya karşı gelmeni bekledim senden. Bensizliğin değil, sensiz kalmış olmanın sancısı bu bilirim ve sana söz, sana seni geri vermeden gitmek yok. Kovsanda gitmem. Sen ki kendini yok edercesine ben olmuşsun, ben bendeki sen can bulmadan gitmeyeceğim."
Üstünden bilmem kaç kamyon geçmiş gibi yorgundu kadın.
Suskundu.
Keşke gitseydin be adam şimdi çünkü kendini unutalı çok olmuştu kadın. "Gitsen acını seni yaşarım be adam, ben beni istemiyorum, nasıl biriydim onu bile unuttum, o yabancıyı istemiyorum" diyemedi... Sadece sarıldı sımsıkı ve uyudu.
Korkudan tir tir titreyen bir candı o gece annesinin karnında daha. O olan biten herşeyi duymuştu ama ne annesinin ne babasının henüz kendisinden haberi yoktu. Daha iki gün önce ne şanslı bir çocuğum annemle babam birbirlerini ne kadar çok seviyor derken şimdiki olayın etkisinden olsa gerek hayata gelmek istemiyordu.
Gece boyu hiç susmadan agladi annesi için için, sessiz sessiz, bebekte içerde ağladı.
İlk kez ağlıyordu bebek.
İlk kez şahit oluyordu bir kavgaya.
Annesi ilk kez ağlıyordu, babası ilk kez susuyordu.
Nasıl bir hayat bekliyor beni diye düşündü...
İçten içe kızgındı babasına annesini bu kadar üzdüğü için, sevmemişti baba denilen kişiyi. Daha dün sensiz yaşayamayam diyen anneme babamdi, nasıl oldu da bugün gitmek istedi?
Anlamıyordu.
Annesi hala iç çekiyordu.
İçeride biraz kımıldayıp annesine varlığını hissettirmek istedi. Seni seviyorum anne dedi ve sarılıp uyudu annesine...