2004'te İngiltere'nin Norwich kentinde bir alışveriş merkezinde temel oluşturan inşaat işçileri, 800 yıllık bir kuyunun dibinde 17 iskelet buldu. Altı yetişkin ve 11 çocuğun kalıntılarının kimliği ve neden kuyuda oldukları uzun bir süre inceleme konusu oldu.
İskeletlerin tek tip olarak düzenlendiği diğer toplu mezarların aksine, cesetler garip bir şekilde yerleştirilmişti. Ayrıca kafaları kesilmişti.
Bu insanların nasıl öldüğü hakkında daha fazla bilgi edinmek için araştırmacılar, antik DNA dizilemesindeki son gelişmeler sayesinde kemiklerde korunan detaylı genetik materyali yakın bir zamanda ortaya çıkardı.
Bireylerden altısının genomları, dördünün akraba olduğunu gösterdi. Bunlar arasında en küçüğü beş ila 10 yaşında olan üç kız kardeş vardı. Genetik materyalin daha fazla analizi, 6 kişinin büyük bir ihtimalle Aşkenazi Yahudileri olduğunu gösterdi.
Arkeologlar, bu insanların hepsinin şehri harap eden antisemitist şiddet sırasında öldüklerine inandıklarını söyledi. Uzmanlar, onların muhtemelen bu dönemde yaşanan, birçok dini savaştan biri olan Üçüncü Haçlı Seferi ile ilgili olan Şubat 1190 isyanı sırasında öldürüldüklerini aktardı.
Londra'daki Doğa Tarihi Müzesi'nde baş araştırmacı ve makalenin baş yazarı olan Selina Brace, "Bu insanların kalıntılarını analiz etmeye başladığımızdan 12 yıl sonra, teknolojinin gelişmesiyle ve onların kim olduklarını ve neden öldürüldüklerine ilişkin soruları yanıtlıyor olabilmemiz beni rahatlattı” dedi.
Diğer taraftan, çalışmanın yazarları tarihçi Ralph de Diceto'nun ortaçağ el yazması "Imagines Historiarum II"de 1190’da yaşanan katliamdan bahsettiğini belirterek alıntı yaptı:
"Kudüs'e gitmek isteyenlerin çoğu, Sarazenleri işgal etmeden önce Yahudilere karşı ayaklanmaya karar verdi. Buna göre 6 Şubat'ta 1190'da Norwich'te kendi evlerinde bulunan tüm Yahudiler katledildi; bazıları kaleye sığındı.”
Araştırmacılar ayrıca, kuyunun Norwich'in ortaçağ Yahudi mahallesi olarak kullanılan bir yerde bulunduğunu aktardı ve çalışma, kentin Yahudi cemaatinin, 1066'da İngiltere'yi işgal eden Fatih William tarafından İngiltere'ye davet edilen Normandiyalı Aşkenazi Yahudileri torunları olduğunu belirtti.
Ancak, kuyudaki cesetlerin 1190 isyanıyla olan bağlantı kesin değil. Kalıntıların radyo karbon tarihlemesi, insanların 1161 ila 1216 arasında bir noktada kuyuya atıldığını gösterdi. Bu, İngiltere'deki bazı iyi belgelenmiş antisemitik şiddet salgınlarını içeren ve aynı zamanda birçok insanın öldüğü 1174 Büyük İsyanı'nı da kapsayan bir dönem.
Francis Crick Enstitüsü'nde kıdemli bir araştırma bilimcisi olan Tom Booth, "Çalışmamız arkeolojinin ve özellikle antik DNA gibi yeni bilimsel tekniklerin tarihi olaylara yeni bakış açıları sağlamada ne kadar etkili olabileceğini gösteriyor. Ralph de Diceto'nun MS 1190 saldırılarına ilişkin açıklaması anımsatıcıdır, ancak Yahudi erkek, kadın ve özellikle çocukların cesetlerini içeren derin bir kuyu, bizi olanların gerçek dehşetiyle yüzleşmeye zorluyor” diye konuştu.
Diğer taraftan Current Biology adlı bilimsel dergide yayımlanan çalışma, Yahudiliğin öncelikle paylaşılan bir din ve kültürel kimlik olduğunu belirtti, ancak topluluk içinde uzun süredir devam eden bir evlilik uygulamasının sonucu olarak, Aşkenazi Yahudi grupları genellikle bazı nadir genetik bozuklukların belirteçlerini içeren farklı bir genetik soy taşıyor.
Bunlara genellikle çocuklukta ölümcül olan Tay-Sachs hastalığı dahil. Araştırmacılar bu bilgilerle yola çıkarak, kuyudaki insan kalıntılarının esas olarak kuzey ve Doğu Avrupa'da geçmişleri olan ortaçağ Yahudi popülasyonlarının torunları olan günümüz Aşkenazi Yahudileriyle benzer bir genetik ata paylaştıklarını buldu.
University College London'da profesör olan evrimsel genetik bilimci ve çalışmanın yazarlarından Mark Thomas, "Yahudi mezarlarının rahatsız edilmesine ilişkin yasaklar nedeniyle daha önce hiç kimse Yahudi antik DNA'sını analiz etmemişti.
Ancak, genetik analizleri yapana kadar onların Yahudi olduklarını bilmiyorduk. Başlangıçta tanımlanamayan kalıntıların, belirli Yahudi topluluklarının ilk ne zaman oluştuğu ve bazı genetik bozuklukların kökenleri hakkındaki tarihi boşluğu doldurması oldukça şaşırtıcıydı" değerlendirmesinde bulundu.
DNA analizi, ayrıca araştırmacıların kuyuda bulunan ve yeni yürümeye başlayan bir çocuğun fiziksel özelliklerini çıkarmasına da izin verdi. Uzmanların bildirdiğine göre çocuğun muhtemelen mavi gözleri ve kızıl saçları vardı. (NTV)