1968 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iki aday vardı. Birisi Makarios, diğeri de Takis Evdokas’dı. Makarios kendine ve cüppesine güvenip aday olurken, Psikiyatrist Takis Evdokas da Grivas’ın adayı idi.
O dönemde Yunanistan’da Albaylar Cuntası iktidardaydı ve iktidar olmak güçlerinin de doruğundaydılar. Hem ordu hem de polis gücü ellerinin altında adeta hizmetkarları durumundaydı. Ne isterlerse yapabiliyor, kimi isterlerse tutuklayabiliyor, hapislere atıp unutabiliyorlardı veya söz konusu kişiyi halka unutturabiliyorlardı.
Komünist bir ilkeye sahip AKEL bile bu havaya (mecburen) uymuş, seçimlerden birkaç sene evvel gerçekleştirdiği Genel Kurulunda “Enosis” kararı alarak, sağ görüşlü Rum halkının ve Yunanistan’daki Albaylar Cuntası’nın nefretini üzerlerinden uzaklaştırmaya çalıştırmışlardı. 1968 Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde her iki adayın da adada Kıbrıslı Türklerin var olduğundan sanki de haberleri yoktu. Her iki adayın ana stratejisi “Milliyetçilik”, tartıştıkları konu da Rum ve Helen milliyetçiliği idi. |
O dönemde “Kıbrıslı” olmak, “Kıbrıslı Rum demek” veya da “Kıbrıslıyım” demek bir suç, bir hakaret addedilmekteydi. Makarios seçim propagandası döneminde konuşma yaptığı her toplantı veya da mitingde ısrarla adada yaşamakta olan ve “Kıbrıslı” olarak tanımlanabilecek bir milletin olmadığının üzerinde durmaktaydı. Her fırsatta da bunun önemini belirterek altını örnekler vererek çizmekteydi.
Verdiği en güzel ve en çok beğendiği örnek de “Kıbrıs Eşekleriydi.”
Konuşmasının içinde vurguladığı “Eşekler; Kıbrıs adası üzerinde yaşayan en hakiki Kıbrıslılardır; Kıbrıs’ta sadece bir tek gerçek Kıbrıslı yaşamaktadır o da Kıbrıs eşeğidir” cümlesi bu konudaki görüşünü ve düşüncesini dile getirmekteydi.
Hedefi de Kıbrıs adası üzerinde iki halkın yaşadığı gerçeğinden yola çıkılarak Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin ortaklaşa oluşturdukları ve adı da “Kıbrıslı” olan bir milletin var olduğunun sanılmaması ve adada yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türklerin ada üzerinde hiçbir hakları olmadığını kafalara sokmaktı. Makarios’a göre Kıbrıslı Rumlar dünyanın en ari ve en üstün ırkı olan Helen milletinin bir parçasıydı ve asla Kıbrıslı değillerdi.
Makarios’un sağ kolu olan Polikarpos Yorgacis, 1967 yılındaki Geçitkale ve Boğaziçi olayları nedeni ile Türkiye’nin verdiği ültimatomdan sonra Yunanistan’daki Albaylar Cuntasının adadaki Yunan Tümenini geri çekmesinden dolayı çılgına dönmüş ve 1970 yılında Albaylar Cuntasının başındaki Generale Atina’da suikast düzenlemişti. Bu nedenle de Polikarpos Yorgacis aynı yıl içinde Albaylar Cuntasının özel olarak gönderdiği ekip tarafından Haspolat tepelerinde infaz edilmiş, Makarios’un da Albaylar Cuntası ile arası da iyice bozulmuştu.
Kıbrıs Rum tarafında 18 Şubat 1973 tarihinde gerçekleştirilecek Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin adaylık dönemi başladığında, Makarios’un Grivas ile arasında oluşan büyük nefrete ve çekişmeye ilaveten, Yunanistan’daki Cunta ile arasının fena şekilde bozuk olması, rakipler için çok uygun bir ortamken, hiç kimse Makarios’un karşısına çıkıp aday olmaya cesaret edemedi.
Makarios hiç gerekmediği halde, Grivas ve Cunta ile arasının kötü olduğu o kritik ve hayati dönemde, seçimleri fırsat bildi ve halka indi. Yaptığı konuşmalarının ana teması; Kıbrıs adasının bir Helen adası olduğu, üzerinde yaşayanların Helenler olduğu, Enosis’i kesinlikle gerçekleştireceği ve “Kıbrıslı” tanımının sadece eşekler için söylenebileceğiydi.
Aradan çok değil 15 yıl geçtikten sonra Rum liderler KKTC gerçeğinin dünyada kabul görmeye başlamasından sonra bir kurtarıcı gibi “Kıbrıslılık” kavramına dört elle sarılarak müzakerelerin içine “Kıbrıslı Çözüm” aldatmacasını sokmak gayretine girdiler. Şimdilerde nedense gene yapay olarak yaratılmaya çalışılan “Kıbrıslılık” ve “Kıbrıslı Çözüm” kavramları gene ısıtılarak piyasaya sürülmeye çalışılıyor…