Her yıl haziran ayında tekrar ettiğim üzere, bu yıl da, Amsterdam sokaklarını gezdim. Kırk yılımın geçtiği Amsterdam’ın her sokağında ayrı bir hatıramın olduğu bir gerçektir. Geçen yıl, Amsterdam sokaklarını bizim meşhur ‘Efsane’ ile gezmiştim. Bu yıl, İstanbul’dan gelen ve yeni tanıştığımız Bahadır beyle gezdim. Efsane, bize eşlik edemezdi, çünkü bir kaç ay önce ayağı kırılmıştı. Uzun süre yürümeye dayanamazdı.
Bu köşeyi okuyanlar, Efsane’nin kim olduğunu iyi bilirler. Ben, yine de bir iki cümleyle kendisinden bahsedeyim. Efsane, öğle namazını Mevlana Camiisi’nde kılar, ikindi namazını da Fatih Camiisi’nde kılıp, kahvesini, genellikle Türk entelijansiya’nın takıldığı de Balie kültür merkezinde içer ve yine yürüyerek, Türklerin yoğun yaşadığı, Batı Amsterdam’a geri döner. Ayağındaki rahatsızlıktan dolayı beş altı aydır, bu hattı yürüyemese de, geçen hafta, de Balie’de, Hollandalı Türk yazar ve artist Nazmiye Oral ile çekilen bir selfi genderdi Efsane.
Bahadır beye gelince. Onu yeni tanıdım. Ancak, siz de tecrübe etmişsinizdir, bazı insanlarla ilk görüşmenizde ezel aşinası gibi derin bir muhabbet hissedersiniz ya, işte Bahadır beyle böyle bir bağım oldu. Onun için, nereden geldiği, şimdiye kadar ne yaptığı gibi soruları sormadım. Ayrıca, Bahadır beyi bana gönderen kadim dostum Edibe Sözen hoca olunca, bu soruları sormak, ancak abesle iştigal etmek anlamına gelir.
Şimdi, gelelim Amsterdam sokaklarındaki kısa gezimize. Her ne kadar, vereceğim bilgiler, geçen yıl, bu köşeyi okuyan değerli dostlarımız için, tekrar olsa da, hoşgörülerine sığınmak isterim.
Gezimiz, Westerkerk ve Anne Frank Huis’in karşı tarafında bulunan ‘Sefa Restoran’da içtiğimiz Türk çayından sonra başladı. Hava tipik bir Amsterdam havasıydı. Yağmur yağdı yağacak… Biz hazırlıklıydık. Şemsiyemiz vardı. Önce, dört beş yılımın geçtiği Amsterdam Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi binasını, Bahadır beye tanıttım. Sonra, 1991 Yunus Emre Sevgi Yılı çerçevesinde organize edilen “Yunus Emre Sevgi Haftası” programının kapanışının yapıldığı Edebiyat Fakültesini gösterdim.
Edebiyat Fakültesinin karşısındaki tarihi binayı göstererek, o yıllarda Postane olan bu binada, bir ülkücünün başına gelen dramı anlattım. 1980’li yıllarda Sivaslı S.K.’nın saat 18.00 sularında, Türkiye’ye telefon etmek için postaneye geldiğini, koltuğunun altında Tercüman gazetesi olduğu için, Türkiyeli marksistlerce saldırıya uğradığını anlattım Bahadır beye.
Sonra meşhur Amsterdam Dam Meydanı’na geldik. Özgürlük anıtını karşımıza, Kraliyet Sarayı’nı da arkamıza alıp, bu meydan hakkında ve bizim burada yaptığımız etkinliklerden bahsettim. Türkevi Derneği’nin bu meydanda, Amsterdam tarihinde bir ilk olan, tarihi Mehter Takımı’na, iki saat süreyle gösteri yaptırdığını anlattım.
Yine, pozisyonumuzu bozmadan, sol tarafta yer alan ‘Yeni Kiliseyi’ gösterdim. Bu kilisenin, tarihe geçen kararların alındığı toplantılara ev sahipliği yaptığını, şu anda da “World Press Fhoto” sergisinin olduğunu belirttim. Ve bizim, bu tarihi binada, otuz yıl önce, “İbn-i Haldun ve Göç Tarihi” konulu bir sempozyum ve “Batı Avrupa Türk Edebiyatı Forumu” organize ettiğimizi söyledim. Ben bu bilgileri verirken, Bahadır bey yarı şaşkın halde, binanın fotoğraflarını çekiyordu.
Gezimiz, Rokin’den Munt Plein’e doğru devam etti. Şimdi bir etkinlik salonu olan, Amsterdam’ın ilk camilerinden olan Fatih binasını gösterdim. Biraz ilerde, Türkiye’den misafirlerimizi de getirdiğimiz, bir Hollanda markası olan P.G.C. Hajenius puro mağazasını da anlattım. Munt Plein’e çok yakın olan Rembrandtplein’i gösterip, burada da yine öğrencilik yıllarımda “1. Hollanda Mevlana Sempozyumu” ve “İbn-i Sina Konferansı” organize ettiğimizi ifade ettim.
Tabii ki, sokakları hızlı bir şekilde gezerken, bazı yerlerde Hint keneviri kokusundan, sarhoş olmayacak kadar nasibimizi aldığımızı itiraf etmeliyim. Hollanda’nın Altın Çağının sembolü olan tarihi ‘Borsa Binası’nın önünden geçerek, merkez tren istasyonuna yürüdük. Tam on bin adım atmışız. Bir yorgunluk kahvesi içtik. Ben vapura binip, Kuzey Amsterdam’da geçtim. Bahadır bey de, mahdumu İbrahim’in, Jordan Mahallesi’ndeki evine doğru yürüdü. Bu tatlı yorgunluk, bizim bu gece tatlı bir uyku çekeceğimizin de habercisi oldu.
İşte bu yıl da, Amsterdam sokaklarında anılarımızı Bahadır beyle böyle tazeledim.
Veyis Güngör
9 Haziran 2022