Birkaç yıl önce Sosyal Güvenlik Reformu düzenlemesi yapılırken yıpranma hakkı kaldırılan gazeteciler bu haklarına tekrar kavuştu. Mesai kavramı olmadan gece gündüz çalışan gazeteciler eskiden olduğu gibi daha fazla prim yatırmak koşulu ile artık 5 sene erken emekli olabilecekler. Yeni yasada, gazeteciler “gasp edildiği” 2008 yılından itibaren aradaki boşluğu da kapsayacak şekilde geriye dönük olarak haklarını alacaklar.
Türkiye’de gazetecilik meslek olmaktan çıkıp dini imanı para olan holding patronlarının eline geçtiğinden bu yana meslek örgütleri de hiçbir işe yaramayan kurumlar olarak faaliyet gösterme(me)ye başladı. Oysa 2008 yılında gazetecilik nedir, nasıl yapılır diye en ufak bir bilgi kırıntısına dahi sahip olmayan, torpille işe girmiş birkaç uzman yardımcısının hazırladığı bu reform hazırlanırken meslek örgütleri duruma müdahale edip gerekeni yapmalıydı. Meslek örgütleri bu konu ile ilgilenmesi gerektiği halde şoför, eş dost ve akrabalara Sarı Basın Kartı dağıtmaktan vakit bulamadığı için, Başbakan Erdoğan’ın 10 Ocak’ta Başbakanlık muhabirleri ile yaptığı sohbet sırasında birkaç muhabir konuyu dile getirdi. Bunun üzerine bir haksızlık yapıldığını anlayan Başbakan, Çalışma Bakanı Faruk Çelik’e talimat vererek konunun düzeltilmesini istedi. Yani, muhabirler Başbakan’a konuyu aktarmasalar binlerce çalışanın emeklilik hakkı güme gidecek…
Ülkede halkın hukukunun, düzenin sağlanmasının takipçisi medyanın durumuna bak; kendi hakkını bile savunmaktan aciz…
BİR YANLIŞI BAŞKA BİR YANLIŞ İLE DÜZELTMEK
Asıl daha da ilginç olanı, adında ADALET olan AKP’nin hazırladığı bu önerge MHP’nin de katılımıyla ortak verilecekti; fakat MHP tasarının içine milletvekillerinin de dâhil edildiğini görünce Devlet Bahçeli’nin talimatıyla önergeye katılmaktan vazgeçti. Bahçeli “sadece gazeteciler için olursa önergeye katılırız” diyerek MHP’nin imzasını geri çekti. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan tasarıda değişiklik yapılmadan milletvekillerini de kapsayacak şekilde, kanun teklifinin AKP’nin önerisi olarak TBMM’ye sunulmasını istedi ve kanunlaşmasını sağladı.
Toplam iki yıl milletvekilliği yapmış bir insan eğer pirim ödeme sayısı ve yaş haddini de doldurmuş ise milletvekilliğinden emekli olabiliyor. Yani anlamayanlar için izah edelim: Örneğin, siz hayatınız boyunca asgari ücretli olarak çalıştınız veya asgari ücret üzerinden prim ödediniz, emekliliğiniz yaklaştığında da hasbelkader milletvekili oldunuz. Milletvekilliği döneminizi tamamlamadan parlamento iki sene sonra fesh olunsa bile sadece iki sene milletvekilliği yaptığınız için ölene kadar bu fakir millet size şu an itibarı ile ayda 8.000 lira emekli maaşı ödeyecek; eğer siz ölürseniz bu para eşiniz ve çocuğunuza ödenecek.
Milletvekillerinin çoğu işsiz güçsüz insanlar olduğu için birçoğu toplam prim ödemelerini yapamıyor ve hasbelkader vekillik yapmış insanlar emekli olmakta zorluk çekiyorlardı. Gazetecilerin yıpranma payı içerisine vekiller kendilerini de dahil ederek böylece “havadan” emekli olabilmelerini kolaylaştırmış oldular.
Düşünün, 20 yılda toplam 50.000 lira para ödedi diye SGK YILDA 96.000 lira para ödeyecek; kaç sene? Ölene kadar, öldükten sonra eş ve çocuklarına. Ortalama 2 milyar (eski para ile 2 trilyon) gibi bir para eder.
Çüüşşş.
Ayıptır, ayıp…
GAZETECİLİK MESLEK, MİLLETVEKİLLİĞİ HİZMETTİR
Gazetecilik zor iştir, gece gündüz çalışmayı gerektirir. Hatta birçok gece haber bağlayacağım diye kırk kere uyanır gündem takip edersiniz. Hele muhabirler, gece gündüz demeden karda kışta saatlerce sokakta sabahlarlar. Bunun karşılığında da eskiden adına 212 denilen basın iş kanuna göre sigorta edilir, diğer iş kollarına göre daha fazla pirim öder ve toplam 20 sene üzerinden emekli olurlardı. Tabi, işin görünen yüzü bu… Aslına bakarsanız kanun böyle olmasına rağmen birçok medya patronu daha fazla prim ödememek için kimseyi 212’den sigortalı etmez, kurduğu abuk subuk şirketlerde sıradan asgari ücretten sigortalı gösterir ve o primleri bile yatırmazdı. Çoğu gazeteci bu yüzden Sarı Basın Kartı alamazdı; çünkü eğer patronunuz sigorta primlerini ödemiyorsa hak ettiğiniz halde size Sarı Basın Kartı vermezlerdi. Patronunuzun priminizi yatırmamasının sorumlusu sanki sizsiniz; yahu yatırmıyorsa ben mi diyorum yatırma diye? Hangi gazeteci patronuna “benim primlerimi ödeme” der? Bu arada bu garabeti de belirtmiş olalım, Sarı Basın Kartı ile SGK primleri arasındaki korelasyon kaldırılmalı ve hiçbir işe yaramayan meslek örgütleri bunu kendilerine dert edinmelidir. Sonuçta SGK primi, patronun faizi ile de olsa ödeyeceği yasal bir zorunluluktur, oysa Basın Kartı sizin fiilen basın mensubu olduğunuzu gösterir; patronunuz hırsızsa ve sizden çalıyorsa bu sizin değil, onun cezalandırılmasını gerektirir. Bunun da sorumluluğu çalışanın değil, yargı ve denetim müesseselerinin omuzlarındadır.
EMEKLİLİK, ÖDENEN PRİM ORTALAMASI İLE KAZANILMALI
Milletvekilliği meslek değildir, tıpkı genel müdürlük, müsteşarlık, generalliğin olmadığı gibi…
Mesleğiniz askerlik olabilir, doktor, mühendis veya hukukçu olabilir ama genel müdürlük diye bir meslek olmayacağı gibi milletvekilliği diye de bir meslek olamaz.
Emekli olacak insanların alacağı tazminat ve maaş toplam ödediği primin çalıştığı aya bölünmesi ile tespit edilmelidir. Kimseye ödemediği paranın karşılığı hak etmediği halde verilmemeli; buna asker, polis, savcı, hâkim, genel müdür, milletvekili, başbakan ve cumhurbaşkanı da dahil olmalıdır. Böylece, hayatta hiçbir iş güç sahibi olamamış çapulcuların ölene kadar yüksek maaş almak için kırk takla atmalarının da önüne geçmiş oluruz.
Belki o zaman yapılan yüzbin tane yanlışa bu milletin vekilleri başı dik bir şekilde itiraz ederek, onuruyla karşı gelebilmenin haklı gururunu da yaşar…