Aşırı sağcı Marinne Le Pen'in aldığı %18'lik oy oranının dışında beklenmedik bir durum yoktu. Şimdi seçim sistemi gereği ilk turda %50 oy alan bir aday çıkmadığı için yalnızca Francois Hollande (%28.6) ve Nicolas Sarkozy'nin (%27.1) katılacağı 2. tura geçilecek. 6 Mayıs'taki son turla birlikte Fransa'nın 5 yıl süreyle görev yapacak yeni cumhurbaşkanı da seçilmiş olacak.
Fransa'da yapılan yorumlar ilk turda oy oranları çok yakın görünen adaylardan Hollande'nın 2. turu kazanacağı yönünde. Ama yine de fazla emin olmamak gerekiyor. Zira ilk turda farklı adaylara dağılan oylar şimdi iki aday arasından tekrar bölüşülecek. Hollande'ın avantajlı görünmesinin nedeni, onun lehine tavır alacak partilerin şimdiden bunu açıklamış olması. %11'i aşan oyuyla radikal solun adayı Jean-Luc Melenchon ve %2'lik oy oranıyla çevrecilerin adayı Eva Jolyy, 2. turda Hollande'ı destekleyeceklerini önceden beyan etmiş bulunuyorlar.
Sarkozy içinse artık pazarlık zamanı. %9'luk oyuyla merkez seçmeni temsil eden Francois Bayrou'dan ve yarışta 3. sırayı alan aşırı sağcı Le Pen'den gelebilecek destek, sonuçları etkileyebilir. Her iki lider de kimi destekleyeceklerini önümüzdeki günlerde açıklayacaklar. Buna rağmen oyların bölünmesi ve önemli sayıda seçmenin ise kendi adayları elendiği için 2. tur oylamasına katılmaması bekleniyor. Ortaya çıkan resmi Türkiye'ye etkileri bakımından özet olarak değerlendirelim.
1. Türkiye'ye bakış açısı anlamında Hollande ile Sarkozy arasında fazla bir fark yok. Her iki lider de önümüzdeki dönemde Ermeni soykırımı meselesinde Türkiye'yi suçlayan bir pozisyonda duracaklarını açıkça ilan ettiler. Hatta Sarkozy dün ilk iş olarak 1915 olaylarını anma törenlerine resmi olarak katılacağını açıkladı. Bunu sadece geçici bir oy sağlama davranışı olarak görmek hiç de sağlıklı değil. Bu konu artık liderlerin ya da partilerin değil, Fransa'nın resmi politikası olarak şekilleniyor. Önümüzdeki dönemde bu mevzuda Fransa ile bazı politik sıkınıtlar yaşayacağımızın göstergelerinden birisi de bu.
2. AB konusunda, Hollande'ın seçilmesi halinde özellikle Merkel Almanyası ile Fransa arasındaki ilişkilerde ciddi değişiklikler bekleniyor. Hatta Sarkozy'nin kaybetmesi halinde bunun Merkel'in siyasi geleceğini zora sokacağını düşünenler var. Lakin Avrupa'nın Türkiyeli geleceği konusunda adaylar arasında ciddi farklılıklar görünmüyor. Hollande müzakerelerin devamından yana dursa da 'benim dönemimde Türkiye AB üyesi olamaz' deklarasyonunu önceden yapmış durumda. Ancak her şeye rağmen Sarkozy kadar direkt ve net bir Türkiye karşıtlığı yerine, Kopenhag kriterlerini yerine getirecek bir Türkiye'yi desteklemekten yana tavır alacağı sanılıyor. Ayrıca Sarkozy'nin kişisel komplekslerinin bir parçası haline getirdiği Türkiye politikasının, Hollande ile birlikte Fransız dış politikasının genel hedefleri doğrultusunda yeniden şekillendirileceği de söylenebilir.
3. Sarkozy dönemi boyunca, De Gaullist geleneğin bir temsilcisi olarak dış politikada etkinleşmeye ve bölgesel güç rolüne soyunmaya gayret etti. Ancak De Gaulle'den farklı olarak ABD'yi Avrupa kıtasından uzaklaştırmayı değil, onun global gücüne biat etmeyi ve onun politikalarını desteklemeyi tercih etti. Bu politikanın bir sonucu olarak Fransa 40 yıldan fazla süredir dışarıda kaldığı NATO'nun askeri kanadına 2009'da geri döndü. Hollande ise gerek ABD ile mesafesi, gerekse ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılardan ötürü, Fransa'nın bu denli aktif bir dış politika içerisinde olmasını tercih etmeyebilir. Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da Fransa ile zaman zaman karşı karşıya gelen, hatta bazen yarışan Türkiye'nin etkinlik alanının genişlemesi anlamına gelebilir.
4. Seçim sonuçları önümüzdeki dönemde ırkçı, İslam karşıtı ve yabancı düşmanlığına dayanan politikaların gündemde olacağını gösteriyor. Gerek Sarkozy, gerekse seçimlerin sürpriz ismi Le Pen'in bu konudaki tavırları popülaritelerinin de esas kaynağı. Ekonomik krizle beslenen işsizlik, güvenlik kaygıları, küçük çaplı göçmen ayaklanmaları gibi konular Fransızların endişelerini büyütüyor. Orada yaşayan Türkler de bu sorunun bir parçası. Hollande, Sarkozy'de farklı olarak şimdilik bu konuda insani boyuttan bakıyor gibi. Ancak toplumsal tepki ve talepler onu nereye sürükler, yakında göreceğiz.
(Akşam gazetesinden alınmıştır)