Frankfurt 68. Uluslararası Kitap Fuarı dün (23 Ekim 2016 Pazar) sona erdi. Sadece son iki gün halkın girebildiği beş günlük fuarın ilk üç günü kitapçılık sektörü çalışanlarına açıktı. Büyük bölümü sektör çalışanı olmak üzere fuarı yaklaşık 270 bin kişinin ziyaret ettiği açıklandı. Fuara aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 100’ü aşkın ülkeden 7 bin civarından yayınevi katıldı.
 
Türkiye, her yılki gibi Kültür Bakanlığı’nın organizasyonuyla katıldı. Türkiye’nin standını beğenen de, beğenmeyen de oldu şüphesiz… Almanya’nın en önemli gazetelerinden FAZ’in (22 Ekim 2016, S.11, Türkischen Marsch) haberine göre, Türkiye’nin öne gelen kitap yayınevlerinden birinin direktörü “Türkiye standı benim Türkiyemi temsil etmiyor” demiş. Hangi bağlamda söylemiş ve başka bir şey söylemiş mi bilmiyoruz.
 
Halbuki Perşembe günü Türkiye standında “Demokrasi ve Edebiyat” paneli vardı. Paneli izledim. Paneli yöneten yazar ve eleştirmen Doğan Hızlan, herkese ders niteliğinde bir konuşma yaptı. Konuşmasında, eleştirmenlerin, kişilerin aynı düşünce ve fikirlere sahip olmadığı edebi eserlere de nasıl objektif yaklaşması gerektiğini anlattı, yazarların bu konudaki sözlerini, düşüncelerini aktardı.
 
Bana göre, insanların düşünce ile ilgili faaliyetleri genel olarak felsefe, sanat ve bilim altında toplanabilir. Edebiyat da güzel sanatların bir koludur. Her edebi eser de aslında bireysel bir çabanın ve sübjektifliğin bir eseridir. Dolayısıyla herkes her eser üzerinde hemfikir olmayabilir. Bu konu her zaman uzun tartışmaların konusu olmuştur…
 
Frankfurt Kitap Fuarı aslında bir edebiyat fuarından çok ilişkilerin kurulduğu, telif haklarının alınıp satıldığı bir ticari fuardır… Bu yüzden edebi açıdan fazlaca bir beklenti bazen yanlış yorumlara yol açabiliyor…
 
Bana göre, Türkiye bu fuarı bir fırsat olarak değerlendirmeli. Fuarda belki sembolik bir stand açılabilir… Böylece aşırı beklentilerin önüne geçilebilir.  Ama aynı günlerde fuar dışında Türklerin yoğun olduğu bölgelerde çocuk, genç, yetişkin Türklere/Türk asıllılar için fuar etkinlikleri adı altında paneller, okuma akşamları veya benzeri etkinlikler düzenlenebilir.
 
Türkiye’den gelecek yazarlar, hem Türk edebiyatının tanıtılmasına hem de kitap okuma sevgisinin aşılanmasına, Türkçe kitap satışlarının artmasına  çok daha faydalı olacaktır sanırım.  Ayrıca tüm bu etkinlikler, simultan tercüme aracılığıyla yeterli derece Türkçe bilmeyen gençler, çocuklar için de yapılabilir. Bu da onlar da en azından Türk edebiyatı için ilgi uyanmasına yardımcı olabilir… Bu konuyu da tartışmalıyız…