GENEL

Fatih Alay Köşkü'nde "İstanbul Estetiği" anlatıldı

- Yazar Beşir Ayvazoğlu: - "İstanbul estetiğin arkasında yazılı olmayan ahlaki kodlar vardır. Bu anlayış kendisini sadece mimaride değil, musikide, şiirde, sofra adabında ortaya koymuştur ve bütün bunların merkezi İstanbul'dur"

İSTANBUL (AA) - Yazar Beşir Ayvazoğlu ve Mimar Celaleddin Çelik, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından düzenlenen "İstanbul Sohbetleri"ne konuk oldu.

Fatih Alay Köşkü'ndeki Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müze Kütüphanesi'nde gerçekleştirilen "İstanbul Estetiği" başlıklı etkinliği yöneten İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Coşkun Yılmaz, üçüncüsü yapılan "İstanbul Sohbetleri" programının önemli bir değer olduğunu söyledi.

Alay Köşkü'nün, İstanbul'un toplumsal ve kültürel hafızasındaki yerine dikkati çeken Yılmaz, "Burası Gülhane'nin girişinde, Bab-ı Ali'nin hemen karşısında yer alıyor. Alay Köşkü, Osmanlı sultanlarının resmi geçit törenlerini izledikleri bir yer. Evet, burası küçük ama tarihi ve kültürel açıdan önemli bir hafıza mekanı." dedi.

Mekanın ruhunu kavramadan, konuşulan meselelerle ilgili sahici bir bilgi edinmenin mümkün olmayacağını ifade eden Yılmaz, "Bugün de, bu tarihi mekanda önemli bir meselemiz olan 'İstanbul estetiği' üzerine kıymetli konuklarımızla güzel bir sohbet gerçekleştireceğiz." ifadelerini kullandı.

- "Osmanlı yeni bir hayat tarzı inşa etmiştir"

Yazar Beşir Ayvazoğlu, estetik meselesinin başlı başına oldukça zor ve karmaşık bir anlama sahip olduğunu, şehirden musikiye, tekke kültüründen sofra adabına kadar hayatın her alanıyla ilgili olduğunu ifade etti.

İstanbul'un Türk-İslam medeniyetinin en somut örneği olduğunu belirten Ayvazoğlu, şunları kaydetti:

"Büyük ve zengin bir tarihin üzerine inşa edilmiş bir Osmanlı tarihi var. Osmanlı, kendisinden önceki estetik yorumlarla çatışıp, onu içine alarak, yeni bir hayat tarzı inşa etmiştir. Sanılanın aksine İstanbul fethedildiğinde oldukça tahribata uğramıştı. Filmlerde bahsedilen pırıl pırıl bir durumda değildi. Fatih, fetihten hemen sonra kubbelerden İstanbul'a baktığında bu manzarayı görmüştü. İstanbul, bu haline rağmen yeni bir değer ve kimlik oluşturmayı başardı. Bu kimlik de 17. yüzyılda zirveye ulaştı. İstanbul'un sahip olduğu estetik kimliğin temellerini atan ise kadim zamanlardan beri devam eden mimari gelenektir."

İstanbul'daki mimari kültürün sadece camilerden ibaret olmadığını vurgulayan Ayvazoğlu, "Karşımızda, şehrin her tarafına yayılan bir kültürel zenginlik vardır ve bunun arkasındaki en büyük isim Mimar Sinan'dır. Mimar Sinan, İstanbul estetiğinin kemale ermesindeki en büyük isim ve kültür sanat tarihimizin yıldızıdır." diye konuştu.

Ayvazoğlu İstanbul estetiğini Sinan'ı hesaba katmadan anlamanın mümkün olmadığının altını çizerek, "Burada ise karşımıza, örneğin İstanbul'a dışardan gelen seyyahların gözünden daha net bir şekilde gördüğümüz İstanbul'un silüeti çıkmaktadır. Bu silüet, ustalıklı bir şekilde, hesaplı ve bilgiyle inşa edilmiş külliyeleri ifade etmekte ve külliyelerin etrafından yazılı olmayan kodların işlediği bir hayat işlemektedir." değerlendirmesini yaptı.

Ayvazoğlu, İstanbul'un estetiğinin oluşmasında mimarların ana aksı belirlediğine dikkati çekerek, "Şehrin oluşmasındaki ana hareketten sonra mimarlar daha sonraki süreci serbest bırakmışlardır ve burada irticali olarak oluşmuş bir düzen vardır. Ama bu irticali oluş, bir ahlakla birlikte şekillenir." değerlendirmesini yaptı.

Bu ahlakın komşusunun manzarasını kapatmayan, mahremiyete riayet eden, hava akımını hesaba katan bir anlayış olduğunu anlatan Ayvazoğlu, "İstanbul estetiğin arkasında yazılı olmayan ahlaki kodlar vardır. Bu anlayış kendisini sadece mimaride değil, musikide, şiirde, sofra adabında ortaya koymuştur ve bütün bunların merkezi İstanbul'dur. Divan şiirinin özü İstanbul'dur, musiki, İstanbul’un sesidir. Bundan dolayı, İstanbul estetiği o şehirde yaşayanları için hem bir medeniyet hem de estetik değer olarak onların şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır." değerlendirmesinde bulundu.

- "İstanbul önemli bir kültürel ve estetik mirasa sahiptir"

Mimar Celaleddin Çelik ise estetik kavrayışın her şeyden önce dünyaya karşı bir bakış açısı geliştirmesi ve sunması gerektiğini, hayatın her alanını güzel bir şekilde yaşamanın bir varoluş biçimi olduğunu dile getirdi.

Estetik bir idrakin var olanı güzelleştirdiği gibi bir takım tehlikeleri de içinde barındırdığını ifade eden Çelik, "Özü itibariyle problemli olan bir meseleyi estetize etmek başlı başına bir sorundur. Örneğin mimari ürünlerin bir süreç, bağlam ve anlamla birlikte şekillendiğini görüyoruz. Dolayısıyla burada bütüncül bir bakışla karşı karşıyayız. Bu bütüncül bakışı, mimariden müziğe kadar her yerde görmek mümkündür." dedi.

Çelik, İstanbul'un şu anda önemli bir kültürel ve estetik mirasa sahip olduğunu kaydederek, "Tek başına Süleymaniye önemli ama asıl önemli olan onun diğer kalan unsurlarla girdiği ilişkidir. İstanbul'un sahip olduğu mimari ve estetik mirasın temel unsurları, anıtsal ve abidevi eserlerdir ama bu değerlere nispet edilecek şehrin geri kalan bakiyesinden mahrumuz." ifadelerini kullandı.

Mimarlığın, diğer sanatlardan farklı olduğunu vurgulayan Çelik, "Mimarlığın malzemesi, örneğin müzikteki gibi latif değildir. Bu açıdan mimari bir ürünün ortaya çıkmasında, diğer unsurların zorunlu olması gibi, bir şehrin sahip olması gereken estetik için de bütüncül bir bakış açısı gerekmektedir." görüşünü paylaştı.

Çelik, mimari ürünlerin ve yapıların insanlar gibi düşünülebileceğini belirterek, "Bu ürünlerin toplumsal ilişkilerin bir yansımaları olduğunu görmeliyiz. Bu açıdan bütüncül bir kavrayışla, şehrin estetiğini oluşturmalıyız. İstanbul estetiğini mimariye indirgemeden, bunu inşa eden zihniyet bütün unsurlarıyla anlaşılmalıdır. Bizler, sahip olduğumuz birikimle her şeyde o güzelliği, nezaketi oluşturmalıyız. İstanbul'un sahip olduğu estetik, nostaljik bir anlama sahip olmamalı ve yaşadığımız zamanda bizlere, 'Nasıl daha güzel yaşayabiliriz?' sorusuna dair ipuçları vermeli." diye konuştu.