Eyvah ölüyoruz


   Basit gibi görünen konuların derinliğine giderek, gerçekleri ortaya çıkarmak bizim görevimizdir...
   Özellikle de insan sağlığı söz konusu olunca durmak, beklemek, ya da birilerinin işaretine göre tavır almak gazetecilik anlayışımıza terstir...
   Sağlık Bakanı Sayın Ertuğrul Hasipoğlu, bir ay kadar önce KIBRIS TV’de ‘Son Durum’ programına konuk olmuştu...
   Program sırasında sağlık ekiplerinin köy köy dolaşıp tarama yaptığını söylemiş, özellikle de Dörtyol üzerinde durmuştu...
   Bu köyde yaklaşık bin 600 kişi yaşıyor...
   Bundan 13 yıl öncesine kadar kanserden ölen insan sayısı çok azdı...
   Ne var ki; son 13 yılda 17 kişi kanserden hayatını kaybetti...
   Dörtyol Köyü Muhtarı Salih Erel, 10 kişinin de halen kanser tedavisi gördüğünü söyledi...
   Köy yerinde yaşayan insanların, kanser tedavisi görmesinin ne kadar sıkıntılı olduğunu anlamak zor değildir...
   Hastaneye gidip, dönmek dahi onlar için sıkıntıdır...
   Peki insanlar neden kanser hastası oluyor?..
   İşte yanıt arayan soru budur...
   Bizdeki sağlık uzmanları daima sigara ve alkolü ön plana çıkarıyor...
   Ama kanser hastaları arasında hayatında sigara kullanmayan veya az alkol tüketen çok sayıda insan var...
   Öyleyse neden bu hastalığa yakalanıyorlar?..
   Bir defa ‘cennet’ olduğunu iddia ettiğimiz bu ülkede hava kirliliği kabul edilebilir limitlerin üzerindedir...
   Tarımsal ilaçları denetim altına alabilmek için çırpınan Kurul Başkanı Mehmet Altan’ın üzerinde ısrarla durduğu suların kirliliği bir başka önemli sorundur...
   Haspolat deresine vidanjörle boşaltılan atık suların, Gazimağusa’ya kadar ulaştığını hepimiz biliyoruz...
   Yeraltı kaynaklarının kirlenmesi nedeniyle tarımsal üretim ciddi tehdit altındadır...
   Yediğimiz hemen tüm sebze ve meyvelerde kirlilik vardır...
   Buna ilaveten bilinçsizce kullanılan kanserojen tarım ilaçları ve hormonlar, insan sağlığını tehdit edicidir...
   Yurt dışından ithal edilen sebze ve meyvelerle ilgili ‘göstermelik denetimlerin’ de amaca hizmet etmediği iddiaları vardır...
   Uzmanlar; bizdeki analizlerin ‘tüm zararlıları’ tespit edemeyeceğini belirterek, ithal edilecek ürünlerde sertifika aranmasının önemine dikkat çekiyorlar...
   Peki bunları kim denetleyecek?..
   İşte esas sorun burada...
   Bazı ithalatçılar bırakınız sertifika bulundurmayı, tahlil sonuçlarında kötü bir durum çıktığı zamanlarda dahi ürünlerini ülkeye sokabilmek için siyasetçileri baskı altına alabiliyor...
   Ve yeniden Dörtyol Muhtarı Salih Erel’e dönelim...
   Erel; KIBRIS muhabirine iki tane kereviz gösteriyor...
   Bir tanesi, kendi bahçesinden, diğeri marketten...
   “Benim ilaçsız büyüttüğüm kereviz iki ay içinde ancak bu kadar oldu... Marketten satın aldığım ise daha kısa bir süre içinde iki, hatta üç kat daha fazla büyük” dedi...
   Neden mi?..
   Birisi hayvan gübresiyle yetiştiriliyor ve kâr amacı güdülmediği için kimyasal kullanılmıyor...
   Diğeri kâr amaçlı üretildiği için, ilaç kullanımı ön plana çıkıyor...
   Neticede insanlarımız da ‘inek başı kadar’ kerevizi severek tüketmiyor mu?..
   Bazıları “Ne yapalım yani, onu yemeyelim, bunu yemeyelim, aç mı kalacağız?” diyerek, yanlış bir hareketi savunabiliyor veya kendine göre mazeret üretebiliyor...
   Meselenin “Onu yeme, bunu yeme” gibi basit bir tartışmaya dönüştürülmesi çok yanlıştır...
   Hormonlu ilaçlarla gıda üretimi devam ettiği sürece...
   Ve kömür üzerinde kebap tüketme alışkanlıklarımız asgariye indirilmedikçe...
   Daha da sıkıntılı günler bizleri bekliyor demektir...
   Ayrıca kanalizasyon sularının altında kalan on binlerce dönümlük arazinin nasıl kurtarılacağını ve sağlıklı üretimin hangi bölgelerde, hangi topraklar üzerinde yapılacağını birilerinin bizlere göstermesi gerekiyor...
   Bizler bunu beceremeyiz...
   Avrupa’dan acil yardım istenmelidir...
   Çünkü bu toplumu kanser belası yok ediyor...  


(Kıbrıs'tan)