Yeni bir bayrama kavuşurken yine herkesin dilinde, 'nerede o eski bayramlar' cümleleri dolaşıp duracak. Herkes geçip giden bayramları, çocukluklarının bayramlarını arayıp, kehkeşanlara kaçmış eski günleri anacak. Sahi eski bayramların nesini arıyoruz? Hiç kendimize soruyor muyuz; nedir eskilerde olup da bugün olmayan şey?
Öylesine hızlı değişiyoruz, değiştiriyoruz, yeniliyoruz, tıraşlıyoruz, katlediyoruz ve ucubeleştiriyoruz ki, dönüp eskileri yeniden ister hale geliyoruz. Dolayısıyla en eski bayramları da elimizden alan yine müteahhitler oluyor.
Daha da önemlisi sürekli göçüyoruz ve hepimizin başı dönüyor. Şöyle bir çocukluğumuzu hatırlayalım. Hangi birimiz doğduğumuz, en azından büyüdüğümüz sokakta yaşıyoruz. Diyelim ki biz yaşıyoruz, hangi komşumuz, hangi arkadaşımız bizimle birlikte o sokakta yaşamaya devam ediyor. Onlar göçüyor, başka yerlere taşınıyor, yerine başkaları geliyor.
Biz bayramlarımızı mı özlüyoruz yoksa arkadaşlarımızı mı, sokağımızı mı, cumbalı evlerimizi mi? Kaçımız çocukluk arkadaşlarıyla görüşmeye devam ediyor. Daha doğrusu kaçımız çocuklukta yaşadığımız insanlarla aynı yerlerde büyüyoruz. Sürekli göçerek, yer değiştirerek, değişerek ve başkalaştırarak yaşıyoruz hayatı.
Bayram niye güzel olur? Size sürekli şeker veren, sizi sevdiğini gözleriyle söyleyen Hatice teyze var olduğu için güzeldir bayramlar. Avlusunda yetiştirdiği erikleri yememiz için cebimize dolduran Halit dayının olmadığı bir şehirde bayramın tabii ki tadı olmaz. Belki de sizin için bayram demek dutların yenebilir hale gelme zamanıdır.
Biz aslında mahallemizi özlüyoruz. Tadı damağımızda kalan insan yüzlü mahallemizi! Sokağımızı, bahçelerimizi, ak sakallı dedemizi... Bahar kokusunu sakladığımız bahçelerimizin şuurlandırma adı altında yok edilmesinin kederidir yüreğimizde olan. Sabahın serinliğini, baharın gelişini, güzün hüznünü hissedemeyişimizin öfkesidir, 'nerede o eski bayramlar' cümlesinde sakladığımız... Mayısın geliş müjdesi olan leylak kokusunu yok ettiklerinden bu yana daha bir öfkeli söylüyorsunuzdur 'nerede o eski bayramlar' cümlesini... Çünkü o ilk yazda gelmişti size çocukluk bayramınız. Eğer onların yok edilmesine müsaade etmeseydik bugün 'nerede o eski bayramlar' diye hiç konuşmayacaktık.
Yıllardır üzerine kafa yorulmadan, kentin süre gelen kültürü üzerine hiç düşünülmeden müteahhitlerin ve mühendislerin elinde bir yap boz tahtasına dönmüş şehirlerimiz, her geçen gün insani yüzünü kaybediyor. Belediyelerimizin en çok ilgilendiği konu; yeni gelişme alanları, imarda yapılacak değişiklikler, bağlık ve bahçelik yerlerin imara açılması, şehrin tam merkezinde kalmış o eski püskü(!) yapıların nasıl modern çok katlı iş merkezlerine dönüştürülecek olmasından başka bir şey değil.
Biz bayramlarımızdan önce mahallemizi kaybettik. Mahallemizi kaybedince her şeyimiz gitti elimizden. İnsanı tutan oruçlar o mahallelerde tutulur, sonra da o mahallelerde iftar edilirdi. İftar sonrası bütün sokak yaz Ramazanlarının tadını çıkarırdı. Oruç tutup bayramı hak etmişler, o herkesin birbirini tanıdığı mahallelerde bayramlaşırdı. Hep bildik ve tanıdık mekanlarda, hep bildik ve tanıdık insanlar birbirlerine bayramı yaşatırlardı.
Şimdi binlerce kişi, sonradan yapılma sitelerde, ortak yaşama mekanlarında, ortak bir değer üretmeden, üretemeden yapayalnız yaşayıp gidiyor. Buralarda bayramın olmamasından daha doğal ne olabilir ki?
Bana 'nerede o eski bayramlar' diye her sorana 'müteahhitlerle belediye başkanları aldı' diyorum. Lütfen onlardan geri isteyin..
(Zaman gazetesinden alınmıştır)