Erzincan sempozyumu ve hatırlattıkları…

Geçen hafta, 14 - 16 Ekim tarihlerinde Erzincan’da, “Türkiye Yüzyılında 1. Uluslararası Türk Diasporası Sempozyumu” gerçekleşti. Sempozyuma 5 kıta ve 33 ülkeden 300’e yakın konuşmacı ve gözlemci katıldı. İki gün boyunca, çok yoğun bir program akışıyla, Türkiye Yüzyılı, Türk Dünyası ve Türk Diasporası üzerinde sunumlar, öneriler ve yorumlar yapıldı.

Sempozyumda yapılan konuşmalar, sunulan tebliğler ve yapılan tartışmalar kitap olarak yayınlanacak.

Yapılan bu anlamlı etkinliğin hatırlattıklarını size ifade etmeye çalışacağım.

 

Öncelikle, 40 yılı aşan bir süreyle iki binden fazla programa, hasbelkader imza atmış birisi olarak, etkinliğin teknik açıdan başarılı olduğunu ifade etmeliyim. Bu sempozyum, sekiz ay gibi uzun süren bir ön çalışmanın ürünüdür. Bu süreç zaman zaman sancılı geçer. Ancak, emek vermeden, terlemeden, sıkıntı çekmeden, zorlukları tek tek aşmadan hiç bir etkinlik başarılı olamaz. Bu gerçeği, Erzincan etkinliğinde bir defa daha görmüş oldum.

 

Can Erzincan
Erzincan’a ayak basıp ve Terzi Baba’dan destur alıp, şehirden ayrıldığımız ana kadar, görevli şoförlerden şehrin en üst düzeydeki temsilcilerine kadar herkesin etkinliği sahiplendiğini hissetmek o kadar zor olmadı. Şehrin Valisi, Belediye Başkanı, Üniversite Rektörü, organize komitesi üyeleri, sempozyum paydaşları ve gönüllü görevlilerin nazik, samimi ve bir o kadar da mütevazı tutumları hiç kimsenin gözünden kaçmadı. Aynı samimiyet, yemek yenilen restoran, konaklanan otel ve programın yapıldığı kampüsteki personelde de mevcuttu. Hepsi, gönüllü olarak, can Erzincan’ı yansıtıyorlardı.

Şimdi gelelim programın hatırlattıklarına:

 

Diaspora ve aidiyet
İlk olarak, “diaspora” kavramıyla ilgili hafızalarda yer edinmiş olan olumsuz algıyı bertaraf etmemiz gerekiyor. Zira, diaspora kavramı dinamik bir kavramdır. Yeniliğe açıktır. İçi doldurulmaya müsaittir. Yani diaspora kavramı, ilk dönem literatürde yer aldığı gibi, ‘yurtlarından zorla kopmuş, kopartılmış gruplar’ olarak tanımlanmaktan çıkmıştır. Son sosyolojik tanımlamalarda, göçmen ve mülteciler de ‘diaspora topluluğu’ olarak tanımlanmaktadır. Diaspora kavramının yeniden şekillenmesinde “aidiyet” kavramı belirleyicidir.

 

Türk diasporası ailesi
Durum böyle olunca, “Türk Diasporası” kavramının tanımlanmasının da, güncellenmesi gerekiyor. Hatta ‘modern diaspora’ tanımlamaları bile, Türk diasporasını tarif etmekte eksik kalıyor ve zorlanıyor. Çünkü, farklı kıtalara yayılmış ve bir çoğu bulundukları ülkelerin aslî kurucu unsurları olmuş Türk toplulukları bulunmaktadır. Bu gruplara bir de, hain olmayan, Türkiye sözünü duyunca ağlamaya başlayan gayrimüslim Osmanlı vatandaşlarını ve gönül coğrafyamızdaki Türkiye dostlarını da ilave ederseniz, Türk diasporası ailesinin boyutlarını varın siz düşünün artık.

 

Tarih sahnesinde kutlu yürüyüş
Erzincan Sempozyumu, bize bir defa daha, Türk diasporasının esasen bir şuur, bir duruş, bir irade ve bir anlamlandırma olduğunu göstermiştir. Bu şuur ve iradenin  oluşmasında Türk dünyası gerçeği hayati önem taşımaktadır. Türk Devletleri arasında yapılan ortak çalışmalar, ortak Türkçe alfabe birliği gibi bir çok çalışma, Türk diasporası şuurunun şekillenmesinde önemli adımlardır. Örneğin, bir sempozyum katılımcısı “Türk diasporası Türklerin tarih sahnesindeki kutlu yürüyüşlerinde, bir şekilde bir yerlerde kalmış, yerleşmiş olan tüm Türk unsurlardır” yorumunu da yaptı.

 

Beklenen iyiler
Sempozyumda en çok ifade edilen kavramlar “Türkiye Yüzyılı”, “Türk Dünyası” ve “Türk Diasporası” oldu. Bunun elbette felsefi bir gerekçesi daha doğrusu küresel bir mesajı vardı. Çünkü günümüzde insanlık, tam bir akıl tutulmasıyla karşı karşıya olup, haklı olanın değil güçlü olanın sözünün geçtiği bir dünya ile karşı karşıya. İnsanlık, güçlü ve zalim olanların yerine, adaleti prensip sayan, “onların yerine getirilecek olan  daha iyileri” beklemektedir. 

 

Kök yazılım
Sempozyum açılış konuşmalarında bir kez daha müşahede edildiği üzere, kalem erbabının, yeni bir medeniyet tasavvuru inşasındaki rolü asla inkâr edilmemeli. Milletlerin ve devletlerin ontolojik köklerine, farkında olarak veya olmayarak, vurgu yapan bir çok konuşmacının çırpınışı, bana 100. kuruluş yılını kutladığımız Cumhuriyetimizin varoluşu ve en az 5000 yıla dayanan “Türklerin kök yazılımının” harekete geçme sancısını hatırlattı.

Netice olarak, Erzincan Sempozyumu tarihe düşülen önemli bir not özelliğini taşımaktadır. Etkinlik, bundan böyle, bu alanda çalışma yapanların müracaat edecekleri zengin bir kaynak teşkil edecektir.

 

Veyis Güngör
22 Ekim 2024